script async src=”″crossorigin=”anonymous”></script
“Hayat, tıpkı ördekler gibidir. Yüzeyde sakindir, ama suyun altında sürekli çırpınır.”

Bu yazıda Ördek Muhabbetleri (Orijinal adı: Duck Variations), adlı David Mamet tarafından 1972 yılında yazılmış bir tiyatro oyunundan bahsetmek istiyorum. Değerli bir eser olmasına karşın popüler kültüre prim vermediğinden olsa gerek, hak ettiği ilgiyi görmediğini düşünüyorum. Bu nedenle kayıtlarda bulunması adına bu yazıyı kaleme aldım. Gösterdiğiniz ilgiye şimdiden teşekkürler çok sevgiler…
Oyun, George ve Emil adında iki yaşlı adamın bir parkta oturup ördekleri seyrederken sohbet etmelerini konu alıyor. İlk fark edilen suyun üzerinde son derece sakin ve dengeli bir duruş sergileyen ördeklerin sakinliği koruyabilmek için suyun altında ölümüne bir çaba göstermeleridir.
Bu, Mamet’in insan anlayışının özlü bir simgesidir: Yüzeyde sükûnet, derinde çılgınca panik. Su yüzeyindeki denge, insanın varoluş çabasını yansıtır.
Minimalizmin Gücü: Bir Bankta Evren Kurmak
Bütün oyun tek bir mekanda geçer. Bir park ortamında bankta oturup sohbet eden iki yaşlı adam izleriz. Mamet, bu sınırlı çerçevede büyük bir insanlık panoraması çizer.
Park, sürekli kendini tekrar eden gündelik yaşamlarımızı simgeler. Vurgulanan esas ögeler gelip geçici insanlar, sessiz doğa, gözlem ve unutulmuşluktur.
Bu sade basit kurgu, seyircide bir Beckett hissi uyandırır:
“Hiçbir şey olmaz ama her şey hissedilir.”
Mamet’in tiyatrosu, eylemden çok söz koreografisi üzerine kuruludur. Minimalist ilkeden hareket edildiği için seyirci olarak izlerken oyuncuların temposunu, vurgularını ve nefes alışlarını bile anlamlandırabiliyoruz.
Gündelik Konuşmanın Trajedisi
Oyunda hiçbir olay yaşanmaz; hiçbir dramatik kırılma, hiçbir büyük itiraf yoktur. Sadece bir park bankında oturan iki yaşlı adam George ve Emil’in ördekler üzerine uzayıp giden bir sohbeti konu edilir.
Bu oyun, Mamet’in diyalog anlayışının en sade, en damıtılmış hâlidir. Seyrederken iki adamın kelimelere tutunarak sessizliği bastırmaya çalıştığını hissediyoruz. Bir anlamda, Ördek Muhabbetleri, “konuşma”nın insanı hayatta tutan son refleks olduğunu bize hatırlatır.
Mamet Dili: Gerçeklikten Daha Gerçek
Mamet tiyatrosu, “doğal konuşma”yı kasıtlı olarak sahneye taşımıyor; onu yapı bozuma uğratıyor. Ördek Muhabbetlerindeki diyaloglar, kesintili, tekrarlayıcı, zaman zaman izleyiciyi bıktıracak kadar saçma bir ritimde ilerler.
Cümleler birbirine değmeden geçer, yanıtlar soruları ıskalar, fikirler bir yere varmaz. Tam da bu kırık ritimle Mamet, karakterlerin iç dünyasındaki dağınıklığı sahneye yansıtır.
George kendinden emin, her şeyi bilen, doğayı çözdüğünü sanan bir figürdür. Emil ise onun sözlerinin altında kalır ama o da sezgisel bir bilgeliğe sahiptir.
Mamet, karakterlerini bu dengesizlikte yakalar ve insanın, hiçbir zaman söylediği şeyin tam farkında olmamasına rağmen konuşmaktan vazgeçmediğini, vazgeçemediğini gösterir. Konuşmak insanın çaresizliğine karşı kullanabileceği en son savunma mekanizmasıdır. Konuşmak, insanın doğa karşısındaki çaresiz sessizliğini hafifletme çabasıdır.
Mamet metinde yarattığı derinliği öylesine ustaca işler ki her seyircinin oyundan algılayabilecekleri kendi algı düzeyine, bakış açısına göre katman katman derinleşebilir. Yazar bu derinliği hiçbir zaman doğrudan söylemez. Seyirci olarak anlamı cümlelerin arasından çıkarırız.
Tek bir park bankı üzerinden geçmişin ağırlığı ve geleceğin umudu olmadan sadece şu anın sessizliğini duyumsarız. Mamet’in bu sade sahne kurgusu, parkı bir varoluş mekânına dönüştürür.
- Ördek —- yaşamın metaforudur. Burada insan, tıpkı ördekler gibi “geçip giden” bir varlıktır.
- Suyun üstündeki denge → insanın görünürdeki sakinliği,
- Altındaki çırpınış → içsel karmaşa, varoluşsal panik
- Göç etme arzusu → ölüm, geçicilik, yerini bulamama hali
- Ördeklerin göçü—- zamanın geçiciliğini ve ölümle barışma zorunluluğunu hatırlatır. Mamet bu döngüyü aynı zamanda “insanın nereye ait olduğunu bilmeden yaşaması”nın alegorisi olarak da işler.
- Sürü düzeni—- toplumsal hiyerarşinin karikatürüdür.
- George’un ördek sürüsünü “düzenli bir topluluk” olarak anlatması—- insanın sürekli kontrol etme ve anlam yükleme çabasını gösterir.
- Emil’in sürekli sorular sorması—- söz konusu düzenin kırılgan taraflarını açığa çıkarır.
- Parkın dinginliği—- konuşmaların huzursuzluğuna tezat oluşturur.
Mizahın Arkasındaki Melankoli
Mamet, oyunlarında trajedinin ambalajlanıp seyirciye sunulmasında ince bir ironi ile mizahın gücünü kullanıyor.
Ördek Muhabbetlerinde seyirci olarak zaman zaman karakterlerin saçmalıklarına, bilgiçliklerine, inatlarına gülüp geçeriz ama bir anda fark ederiz ki George ve Emil ördeklerin “nasıl yaşadıkları” üzerinden tartışırken, aslında kendi ölümlülüklerini konuşurlar.
Bu adamlar ördeklerden söz ederken aslında yalnızlıktan, yaşlılıktan, ölümden bahsederler. Ve başından beri bu iki yaşlı adamın ciddiye almadığımız gülüp geçtiğimiz konuşmaları yerini hüzne bırakır.
Mamet’in geçişlerinin hiçbir şekilde didaktik olmaması metnin ayrı bir başarısı kabul edilebilir. İzlerken farkına varmadan kendi konuşmalarımızdaki boşluğu, kendi hayatlarımızdaki ördekleri düşünüyoruz.
Tiyatroda “Küçük” Olanın Direnci
Ördek Muhabbetleri, büyük olayların değil, küçük insanın tiyatrosudur.
Sahnede sürekli bir devinim yoktur ama alt metinde derin bir varoluş hareketi sürer. Oyun büyük fikirleri değil, küçük sesleri seyircinin gözü önüne taşır.
İzlerken ir yandan insanın “konuşma”ya mahkûm olduğunu hissederken, bir yandan da bu mahkûmiyetin içinde ölüme karşı çaresiz bir direniş buluruz.
Tıpkı ördekler gibi, biz de batmamak için sürekli çırpınır, konuşur, anlam üretmeye çabalarız.
Mamet bu güçlü minimalist metinle iki yaşlı adam üzerinden insanlığın tüm trajedisini sahneye taşırken aynı zamanda tiyatronun yalnızca eylemle değil, düşünceyle de var olabileceğini hatırlatıyor.
Çok metaforik bir esermiş bize de yansıttığın için çok teşekkürler 😍
Çok güzel bir metindi… Okuyan gözlerine sağlık sevgili Queeny..