
Ah güzelim yaz ayları… İnce kıyafetler, hafif terlikler, hatta yalınayak deniz kenarı koşturmacaları. Ege’nin yeşiliyle mavisinin iç içe geçtiği o özgür günlerden sonra, insan Ankara’ya dönünce ister istemez biraz yadırgıyor. Hele ki Tunalı Hilmi Caddesi Bestekâr Sokak’taki eve adım atar atmaz, sonbahar sanki kapıda bizi beklemiş gibi son sürat şehre daldı. Daha valizleri açmadan ansızın bastıran yağmur, sert rüzgârlar sertliği, serinleyen şehir… Dolaplardan kazaklar çıkarıldı, olmadı üstüne hırka giyildi. Derken “kışlıklar” iyiden iyiye eve yerleşti.
Yazın hafifliğinden Ankara sonbaharının gri rengine geçiş, aslında kentin özgün ruhunu da hatırlatır insana. Çünkü Ankara, bir yanı ile devletin ağır bürokrasisi, bir yanı ile gençliğin en hareketli damarını kaynaştırır. Bu iki uç arasında salınan şehir, parklarıyla, caddeleriyle, küçüklü büyüklü sembolleriyle yaşar.
Tunalı Hilmi, Ankara’nın içinden geçen bir cadde değildir sadece. Bir dönem burada geçen hayatların, aşklara sahne olmuş pastane masalarının, sabahlara kadar süren müziklerin, raflardan alınmış kitapların toplamıdır. Zaman geçiyor, mekânlar, insanlar değişiyor. Ama Tunalı’nın kendisi, bütün bu değişimlerin ortasında hâlâ Ankara’nın nabzı olarak atmaya devam ediyor.

Kuğulu Park, Tunalı Hilmi caddesi sembolleri arasında belki de en bilinenidir. Bir zamanlar çok daha geniş, ferah bir park alanıyken, yıllar içinde parçalandı, küçüldü. Zamanın belediye başkanı bütün parkı kaldırıp “yol yapacağım” diye tutturdu. Ankaralılar çok ciddi bir direniş sergilediler. İşin sonunda belediye başkanı parkın yarısını almaktan vazgeçti. Yarım bir park, yarım bir hatıra gibi… Ama işte Ankara insanı, elinde kalanı da sever. Denizsiz şehirde, parkların küçük havuzları bile su kenarı niyetine kucaklanır. İnsanlar o suyun yanına oturup dertleşir, umutlanır, hayallere dalar.
Tunalı Hilmi’nin kendisi başlı başına bir dünyadır. Kendine has dokusu ile diğer semtlerden ayrılır. Burada yaşayanlar, caddenin kaldırımlarını, vitrinlerini, ağaçlarını kendi kimlikleriyle özdeşleştirir. Günün her saati canlıdır: Sabahları işe yetişmeye çalışanların hızlı adımları, öğleden sonraları alışverişe çıkanların vitrinlere düşen bakışları, akşamüstleri gençlerin kafe buluşmaları…
Tunalı Hilmi’nin asıl eski ruhu, mekânlarının hatıralarında gizlidir. Bundan 25-30 yıl önce, cadde boyunca şık restoranlar, özenle hazırlanmış pastaneler sıralanırdı. Milka Pastanesi, Flamingo Pastanesi, özellikle gençlerin kalbinde ayrı bir yer tutardı. Delikanlılar, gönül verdikleri kızları ille de bu pastanelerden birine götürmek isterlerdi. Bir anlamda “sana değer veriyorum”un en somut ifadesi olurdu bu. Cumartesi ya da pazar öğleden sonrasıysa, çoğu kez ikisinde de yer bulunmaz, çözüm Tuna Pastanesi olurdu. Orası daha pahalı, daha ağırbaşlı bir mekândı; masalarında genellikle yaşlı beyefendiler, hanımefendiler otururdu.
Caddenin ortalarına doğru ilerlediğinizde göz alıcı plak dükkânları, butik kitapçılar, şık terziler karşılardı sizi. Bugün onların çoğu, yerini zincir mağazalara bırakmış olsa da bir zamanlar Tunalı’da İmge Kitabevi’ne uğramadan geçirilen gün eksik sayılırdı. Kitap raflarının arasında kaybolan gençler, saatlerce gezer, yeni çıkan romanların sayfalarını karıştırırdı. Şimdi ise Sheraton Hotel’e çıkan küçük rampanın başında yer alan penguen kitabevi, İmge’nin eksikliğini unutturuyor Tunalı Hilmi’de yaşayanlara.
Bestekâr Sokak, Tunalı’nın gece hayatının merkezidir. Eski yıllardan beri burada küçük barlar, caz dinletileri, rock sahneleri olur. IF Performance Hall ve öncesinde “Eski Rock Bar” gibi mekânlar, gençlerin ruhunu besleyen yerlerdi. Birkaç adım ötede şarap evleri, pencerelerinden sarı ışık sızan küçük mekânlar hala yerlerini koruyor. Gündüzleri cadde şık ve ağırbaşlı olsa da akşam Bestekârın gürültüsüyle birlikte Tunalı bambaşka bir çehreye bürünür.
Tunalı’nın pasajlarını da unutmamak gerekir. Karum Pasajı, 90’lı yıllarda Ankaralı gençlerin buluşma noktasıydı. Giyim dükkânları, plakçılar, cafe köşeleri… Şimdi biraz solgun, biraz yorgun görünse de bir kuşağın gençlik hatıralarını hala içinde taşıyor.

Bugünlerde fast food salgını alıp başını gittiği için şık restoranlar yerlerini dönerci ve hamburgercilere bıraktı. Bu durumdan en çok kediler memnun. Hele bir tanesi var lakabı “Kuğulu’nun psikopatı”. Sapsarı tüyleri ile bir tekir kedi. İnanılmaz musibet bir hayvan. Oturduğu yerden geleni geçen pis pis süzer, hırlar, köpeklere pati atar. Daha önceden park eden motosikletlerin üzerine yerleşir. Katiyen yerinden kalkmaz. Motosiklet sahibi aracını alabilmek için dakikalarca beklemek zorunda kalır. Neden sonra bizim kedinin keyfi gelir ki, çoğu kez bunu sağlamak için kendisine bir porsiyon köfte ikram etmek gerekir. Köfte kokusunu alınca motordan inip, porsiyona yumulur. Hani karnı doydu, keyiflendi sanabilirsiniz… Hayır katiyen. İşi bitince her zamanki bankın üzerine yerleşip kibirli gözlerle geleni geçeni süzmeye ona buna hırlamaya devam eder.
Öyle işte… Zaman geçiyor. Her şey gibi cadde de değişiyor. Sakin sofistike romantik halinden, hızlı, kalabalık, gürültü formata geçiş yaptı. Eskinin huzuru, yerini sonsuz bir acele döngüsüne bıraktı. Sanki acele edince zamandan kar edilip, daha farklı şeyler yapılacak zannediliyor. Oysaki acele etmek, sadece aynı döngüye biraz daha çabuk tekrar başlamayı sağlıyor. Sisifos’un devri daim yazgısı gibi hep aynı, benzer yaşamlar birbirlerinin etrafında dönüyor.
Ankara’da sonbahar, sadece havanın soğuması değil; zamanın akışını, mekân dönüşümünü, insanın içindeki dinginlikten telaşa geçişi de hatırlatır. Tunalı Hilmi Caddesi’nin bugünkü yüzü ne kadar değişmiş olsa da hala geçmişin gölgesini taşır. Belki de bu yüzden, yıllar geçmiş olsa da insan yine de orada kendini bulur. Mekânların da insanlar gibi, hatıralarıyla yaşadıklarına inanıyorum.
Tunalı’nın yeri ayrıdır, hislerimizi çok güzel ifade etmişsin, Füsuncuğum 🙏🏻
Canım Gizemimmm…Okuyan gözlerine sağlık…Çok teşekkürler sevgiler
“It’s not about perfect… It’s about effort… And, when you bring that effort every single day, that’s where transformation happens… That’s how change occurs…” (Jillian MICHAELS)
Effort causes transformation… Thank you dear thank you very much…