Zaman Kristali: Derindeki Zamanın Ritmi

script async src=”″crossorigin=”anonymous”></script 

 

Evrenin tüm düzeni, görünmez bir ritimle işler. Atomlar titreşir, yıldızlar döner, kalpler atar. Ama bütün bu hareketlerin ardında değişmeyen bir yasa vardır: Enerji tükenirse, hareket biter.
Pekiiii, enerjisi tükenmeden , sonsuza dek titreşen bir madde var mı?

İşte fizikçilerin “zaman kristali” dediği bu garip varlık, tam da bu sorudan doğdu.

Nedir Bu Zaman Kristali

Zaman kristali maddenin yeni bir hali olarak kabul ediliyor. Bir başka deyişle enerjinin farklı bir düzenlenmesi de diyebiliriz. Zaman kristalini oluşturan atomlar belirli ve düzenli aralıklarla kendini tekrar eden bir hareket içindedir.

Zaman kristalinin en önemli özelliği dışarıdan enerji almadan kendi, kendine ritmik bir şekilde titreşen bir sistem olmasıdır. Klasik fizik yasaları, bir sistemin en düşük enerjili halinde hareket edemeyeceğini savunur.

Zaman kristali ise devamlı olarak hareket halindedir. Bunu basitçe bir tür jöle küpü gibi hayal edebiliriz. Sistem dışarıdan enerji almaya ihtiyaç duymadan kendi içinde sürekli devinimini gerçekleştirir.

Zaman Kristali Nasıl Ortaya Çıktı

Zaman kristali fikri ilk olarak 2012’de Nobel ödüllü fizikçi Frank Wilczek tarafından ortaya atıldı.
O zamanlar sadece bir teoriydi. Önceleri birçok kişi bunun imkânsız olduğunu düşündü.
Ama 2016’dan sonra Maryland Üniversitesi ve Harvard’daki araştırmacılar bu fikri  laboratuvarda gerçek hâle getirmeyi başardılar.
Atomlar lazerlerle belirli aralıklarla harekete geçirildi ve söz konusu hareketin zamanda düzenli bir tekrar oluşturduğu gözlendi. 2021’de ise Google’ın kuantum bilgisayarı “Sycamore” üzerinde zaman kristali davranışı tekrarlandı.

Yani zaman kristali artık sadece bir fikir, bir hayal değil; deneysel olarak kanıtlanmış bir gerçek oldu.
Bilim insanları, zaman kristali ile, zamanın atom düzeyinde  “döngüsel” olabildiğini gözlemliyor.
Bir anlamda, evrenin nabzının küçük bir modelini oluşturmuş gibiyiz.

Ne İşe Yarayabilir?

Zaman kristalleri henüz çok yeni bir keşif. Ama bilim insanları bu yapının özellikle kuantum bilgisayarlar için çok önemli olabileceğini düşünüyor.
Çünkü zaman kristalleri:

  • Dış etkilerden kolay bozulmuyor,
  • Kuantum bilgiyi uzun süre koruyor,
  • Enerji kaybı olmadan “kuantum ritim” içinde çalışabiliyor.

Özellikle nerdeyse sonsuz olasılıkta bilgiyi neredeyse sonsuz süre depolayabilmesi bugünün teknolojisine farklı bir boyut getiriyor. Böylece gelecekte zaman kristallerinin, daha dayanıklı, daha hızlı ve daha kararlı kuantum teknolojilerinin temeli olabileceği düşünülüyor.

 Bilimsel çalışmanın bir başka önemi de zaman kristalinin, doğal düzen anlayışını sadece “mekânda” değil, “zamanda” da kurabileceğimizi gösteren bir keşif olmasıdır.
Bu buluş, sadece kuantum fiziği açısından devrimsel bir adım olmayıp,  gelecekte de evrenin “zaman boyutundaki gizli düzenlerini” anlamamıza yardımcı olabilir.

Bilim Edebiyatta Anlatılmazsa Olur Mu?

Belki de zaman kristali bize şunu fısıldıyor:
“”Zaman, yalnızca ileriye akan bir nehir değil; bazen kendi üzerine kıvrılan, kendi içinde titreşen bir müziktir.   Belki de evrenin bilemediğimiz derinliğinde, her şeyin sessizliğinde bile sürekli atan bir nabız, bir ritim vardır.” Yoksa biz, büyülü ritmi mi fark etmeye başladık…

2 Comments

Bir Cevap Yazın