script async src=”″crossorigin=”anonymous”></script

Eve giderken baktım, köşede bir kartal durmuş öylece, hareketsiz bekliyor. Çok da canı sıkkın.
”N’oldu? “ dedim. Ters ters baktı. Tırstım biraz. Sonra süzdü beni. Zararsız gördü besbelli, döküldü. “Ayaklarım” dedi “Gereken hızda – ne demekse gereken hız- gitmiyor. Her yere gecikiyorum.”
Dilim tutuldu. Zor topladım kendimi dedim ki “Kartallar yürümez ki, onların kanatları var.”
Başını çevirip baktı sırtına, silkindi “Bunları mı diyorsun?” Ve iki devasa kuzguni siyahlıkta kanatları gerdi. “Bunlar demek öyle mi?“ dedi
“Dur” dedim “Bi dur. Kartallar böyle alçakta olmaz. Toz duman olur sonra biçarelerin hayatı”
Hoşuna gitti sanki gülümsedi “Yani diyorsun ki, aç kanatlarını, var git nereye istersen!”
“Demeye gerek var mı? Hangi kartal yürümüş? Hangi kartal seke seke gidip parktan ekmek lokması kapmaya çalışmış?” “O süzülür, bazen yavaşlar, alçalır, yemeğini kapar yine yükselir. Uçar durmamacasına uçar, sonsuza…”
Gözlerini uzağa dikti. ”O zaman…” dedi “Bir bakalım.”
Tekrar açtı o iki devasa kuzguni kanatları ama bu sefer çırptı da… Tam da dediğim oldu. Ortalık toz, duman, kıyamet, her yer birbirine karıştı. Allahtan çabuk yükseldi de hepimiz savrulup yerle bir olmadık… Sonra, havalandı uçtu, süzüldü göklerde mağrur ve ilahi…
İnsan böyle işte, kendi cevherini göremeyince “Niye herkes gibi değilim?” der. Üzülür, durur boşu boşuna. Talihsizliğinden, hayatın zorluğundan dem vurur bıdı bıdı bıdı…
Kanatlarınızı en kısa zamanda fark edebilmeniz dileğiyle, çok sevgiler.