script async src=”″crossorigin=”anonymous”></script

Şeytan çekti işte, hafif bir tereddütten sonra kapıyı çaldım. Güler yüzlü, zarif genç hanım, beni candan bir “Hoş geldiniz” le karşıladı. Biraz çekinerek gülümsedim. Kadın kenara çekilip, beni içeri davet etti. Geniş antrede çok fazla oyalanmadan karşımda salon girişi olduğunu düşündüğüm açık kapıya yöneldim. Kapıdan adımımı atmamla birlikte çekingenliğim uçup gitti. Sanki ben hep buradaydım. Sanki hep tanıdığım bir yerdi burası. Kocaman neredeyse uçsuz bucaksız salonda son derece zarif dizilmiş klasik mobilyalar vardı. Duvarlardan birini boydan boya kaplayan kütüphanenin önünde salonun haşmetine yakışır gri mermer bir masa duruyordu.
Diğer duvarlardaki raflar ve sehpalar üzerinde biblolar, antika eşyalar, fotoğraf çerçeveleri çok fazla olmalarına rağmen birbirleri ile uyum içinde dizilmişlerdi. Asma tavana gömülü sarı led ışıklar buraya samimi bir hava vermişti.
Hiçbir yere oturmak istemedim. Daha doğrusu her yere oturmak istediğimden, hangi koltuğu seçeceğime karar veremeden öylece ayakta bekledim.
Genç kadın yanıma gelip eliyle üç kişilik koltuğu işaret etti.” Buyurun lütfen” Üç kişilik koltuğun yanında duran hardal rengi berjerde karar kıldım. İncecik ipek halılara basmaya kıyamadan kenardan yürüyüp, kendimi koltuğa bıraktım.
“Sizi” dedi çekingen bir sesle ”Uzun zamandır bekledim.” Biraz mahcup cevap verdim.” Eee …Ben biraz hazır olmak istedim. Her zaman kolay olmuyor burayı bulmak”
Gülümsedi “Evet” dedi. “Tabii” Gözlerinde yanıp sönen ışıktan birinci eli onun kazandığını kabul etmek zorundaydım. “Ev sahibiyim ne de olsa” dedi “Size bir şey ikram edeyim. Ne içelim birlikte? “
“Kahve tabii” dedim. “Türk kahvesi sade”
Yine gülümsedi ama bu kez içtenlikle “Tabii sormak bile abes. Kuşaklardır herkes Türk kahvesi içer bizde, doğru seçim.”
Fırsatı kaçırmadım” Evet, uyumaktansa uyanık olmak iyidir”
Hafifçe soldu. Kahveleri içerken “Nasıl oldu?” dedim.” Neden yaptın ve hala yapıyorsun bunu?”
“Ölüm” dedi “Beni çekiyor. Ben de sizleri çekiyorum.”
“Ama…Beni de yaşam çekiyor seni çektiği hızla belki daha da kuvvetli”
“Evet. Ama göreceğiz kurtulmak her zaman o kadar kolay değil. Ve benimle yüzleşmeyi göze aldın, hatta istedin. Bak işte burada olduğuna göre?…”
“Evet” dedim. ”Seni yok etmek değil amaç. İstediğim kendi tarafıma çekmek. Yaşamın bütün güzelliğini zihninde ve vücudunda hissetmeni sağlamak”
“Ben de “dedi. ”Ben de sana ölümün kaygısız ve derin kuyusunu sunuyorum. Sakin, dingin, sorunsuz ve derin…”
Duraksadım. Yine gülümsedi “Ne dersin? Bıkmadın mı kaos koşturmaca, heyecan, itiş kakış”
Doğru yerdeydi. Bıkmıştım, yorulmuştum. Hem de nasıl… Tam ağzımı açıp yenik düştüğümü kabul edecektim ki kapı çalındı. Şaşırdı. Beklemiyordu “Bir dakika” dedi.
Kapıdan giren genç kız içeri seslendi “Aaaannee, neredesin yine? Bak dalmışsın uzaklara geçmişe mi daldın nedir? Ne dedi doktor sana? Geçmişi düşünmek yok. Geçmiş bataklıktır, düşündükçe içine çeker demedi mi?“
Kızın konuşmasıyla birlikte gözlerimin önünde solgunlaştı. Evle birlikte buhar olup uzaklaştı.
Her zaman olduğu gibi bir kez daha yaşam kazanmıştı. En azından şimdilik…