Heinrich Böll  “Ve O hiçbir Şey Demedi”

script async src=”″crossorigin=”anonymous”></script 

Kitap Analizi

Alman yazar Heinrich Böll tarafından kaleme alınan Ve O Hiçbir Şey Demedi modern bireyin söylemediği değil söyleyemediği duygular üzerinden önemli mesajlar iletiyor. “Ve O Hiçbir Şey Demedi” insanın içinde bastırdığı duygu ve sözcüklerin arkasında gizlenen gerçeklerin sezilerek görülmesini sağlayan çok boyutlu bir eser.

Kitapta İkinci Dünya Savaşı sonrası ailesinin yanına dönen Fred’in ailesi ve toplumla yaşadığı iletişimsizlik işleniyor. Fred’in zaten hassas ve kırılgan iç dünyası, savaş sonrası toplumda yaşanan ağır sosyolojik değişimlerle birlikte taşıyamayacağı kadar ağır bir yük haline gelir. Bunun sonucunda Fred gerekli yaşam enerjisini kendisinde bulamaz ve tıkanır.

Böll iktidarın ve  sistemin bireyi öğütmeye dayalı çalışma prensibi karşısında kurtarıcı duygunun belki de sevgi ve bağlılık olduğunun da altını ustaca çiziyor.   

Anlatımın Sadeliği ile Sağlanan Yoğun Etki

Böll’ün anlatımı, minimalist bir yapı üzerine kurulmuş. Her cümle, üzerinde titizlikle durularak fazlalıklardan arındırılmış. Bütün sanat dallarında olduğu gibi ulaşılması güç sadeliğe erişen yazarın anlatımı da, hikâyeye yoksunluk değil, yoğunluk katıyor.

İki ana karakterin içsel söylemleri ve diyalogları üzerinden ilerleyen romanda onların iç dünyasında gezinirken,   okur olarak ister istemez kendi gizlerimizle de yüzleşiyoruz. Böll, okuyucuyu yalnızca hikâyeye dâhil etmekle kalmıyor, aynı zamanda onu metnin içine monte ediyor. Anlatılan sorunlar her ne kadar bireysel görünse de aslında yaşanan sıfırlanmanın kolektif bir suskunluğun sonucu olduğu da net biçimde sergileniyor.

Toplumsal baskıların, bastırılmış arzuların, kaçırılmış fırsatların ve dile getirilmeyen görmezden gelinen acıların ortak bir yankısı bu kitap. Tam olarak aşağıdaki dizelerde anlatılanlar vurgulanıyor:

“Onu Çarmıha Gerdiler

Ve O Hiçbir Şey Söylemedi”

Anlatımın yarattığı yoğun etki kullanılan dilin gösterişli olmasından değil tam tersine çok sade olup, tümüyle gerçekleri yansıtmasından kaynaklanıyor

Bir aşkın ardından gelen boşluk,  aile içinde söylenemeyen sözler, toplumun sessizce iktidar ile kurduğu ittifak… Böll, bütün bu suskunlukları tek bir anlatıda harmanlayarak, buluşturuyor.  

Her okuyucunun kendi hayatından bir şeyler bulabileceği evrensel bir sessizlikten söz ediliyor kitapta.  Eğer kelimelerin görünmeyen anlamları ile ilgilenen bir okursanız, hiç vakit kaybetmeden okumaya koyulmanızı öneririm. Usta yazar metinde okuru, kendinden bile gizlemeye çalıştığı duygularla baş başa bırakıyor.

Heinrich Böll, insanların çoğu zaman en derin acılarını, pişmanlıklarını, sevgilerini ya da öfkelerini dile getiremediğini; ancak bu suskunlukların da kulak verilmesi gereken bir iletişim yöntemi olduğuna dikkat çekiyor. “Sessizlik, hasarlı ruhlar için hem bir korunma biçimi hem de yüzleşmeden kaçmak için tercih edilen bir yol olabilir. Göz ardı edilmemelidir.”mesajını veriyor.

Kitap, bir karakterin suskunluklar üzerinden yaşadığı içsel çatışmalarla birlikte kendi yarattığı izolasyonun kaçınılmaz sonucu düştüğü yalnızlığı ve yabancılaşmayı irdeliyor. Bu yönüyle de bireyin kendi iç dünyasına kapanışını, toplumsal ilişkilerdeki kırılganlığı ve modern insanın “konuşmadan yaşama” hâlini de sorguluyor.

Bir Cevap Yazın