İki Yüz Yıldan Beri Güncel : Victor Hugo Bir İdam Mahkumunun Son Günü

Victor Hugo "Bir İdam Mahkumunun Son Günü" üzerine

script async src=”″crossorigin=”anonymous”></script 

Victor Hugo Bir İdam Mahkumunun Son Günü

1829’da yayımlanan Bir İdam Mahkûmunun Son Günü, sadece bir roman değil; zamanın ötesine seslenen iç monolog tarzında yazılmış bir denemedir. Hugo burada bir mahkûmun son saatlerini anlatırken, aslında insanlığın adaletle kurduğu kırılgan ilişkiye dair pek çok şey söyler. Eserde insanın kendisi dışında her kurduğu ilişkide düşüncesiz olmayı kural edinmiş olması kalabalıkların idamı alkışlarken, bu vahşet karşısında sevinç ve coşku ile kendinden geçişi mükemmel tasvir edilmiştir.

Ne yazık ki, insan var olduğundan bu yana içten içe çeşitli bahanelerle başka bir canı almaya hakkı olduğuna inanır. Herhalde bu bahanelerden en kullanışlısı da “adalet” adına başka bir insanın canını almaktır. Bu olgu, günümüz modern toplumlarında bile tam anlamıyla yanıt bulamıyor.  

Victor Hugo, bu soruna iki yüz yıl önce değil de bugünden baksaydı ne olurdu? Eserin yazıldığı dönemden bugüne kadar yöntemler, prosedürler, mahkeme salonlarının mimarisi değişti. Ama bütün zamansız metinlerde olduğu gibi asıl sorun hiç değişmedi.  

İdam Mahkûmu Kimdir?

Roman birinci tekil şahıs üzerinden anlatılır. Fakat anlatıcının yani mahkûmun kim olduğunu bilmeyiz. Adını, işlediği suçu, geçmişini bilmeyiz. Yazar metni o kadar ustaca işlemiştir ki bunları merak etmeyiz.

Tam kendimizi kaptırmış ilerlerken birden “Bir insanın ölmesini istemek için onun hakkında her şeyi bilmek gerekir. Bizse neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz.” cümlesi ile duyarsızlığımızı yüzümüze vurur.

Hugo anlatıcı hakkında yarattığı bu belirsizliği yazınsal bir ihmal nedeni ile değil bilakis bilinçli olarak düzenler. Hugo’nun eserindeki mahkûm sadece bireyin umutsuzluğunu, çaresizliğini sembolize etmekle kalmaz aynı zamanda insan doğasına uygun olarak düzenlenen ceza sistemi çarkında herkesin sırayla öğütülebileceğine de dikkat çeker.

Ceza sisteminin sadece düşünsel temeller üzerine kurulmayıp, düzenleme yapılırken sorunların sosyolojik, psikolojik ve felsefi açıdan da irdelenebilmesi gerektiğinin altını çizer.

Ölümle Aramızdaki İnce Çizgi: Zaman Psikolojisi

Mahkûmun infaz gününe saat saat yaklaşması, okuyucu üzerinde gerilimi artırır diye bir yorumda bulunmak esere büyük bir haksızlık olur. Burada efsane bir anlatımla Hugo ilerleyen zamanı, zihnimizde lineer olmaktan çıkarır ve nerdeyse gözümüzle görebileceğimiz bir berraklıkta büker. Okurken zaman genişler, daralır, hatta durur, tekrar hızlanarak genişler. Kullandığı yazım tekniği ile Hugo iki yüzyıl öncesinden bugüne, modern edebiyatta çok tercih edilen “zaman içselleştirilmesi” yönteminin kapısını aralıyor. Hugo’nun dehası onu romantik bir edebiyatçı olmanın çok ötesine, bir psikolog olma mertebesine taşır. O yıllarda psikolojinin ne kadar az bilindiği düşünülürse yazarın gözlem gücü hakkında da fikir sahibi olabiliriz.

İdam Cezasına Sosyolojik Bakış

Eserin yayımlandığı dönemde Fransa’da idam cezaları meydanlarda, kalabalık önünde gerçekleşiyordu. İdam bir tür seyir gösterisi gibi algılanıyordu. Günümüzde bu durum biraz daha değişmiş olup infazlar perdeler ardında, sterilize edilmiş tekniklerle yapılsa da ne yazık ki insan düşüncesi değişmediği için sorunun özü de aynı kaldı.

Romanı kaleme alırken Hugo’nun hedefi yalnızca ceza sistemi değil, aynı zamanda seyreden toplumun kayıtsızlığıdır. Mahkûm sık sık çevresindeki insanların yüzsüzlüğüne, fırsatçılığına, düşüncesizliğine, hainliğine dikkat çeker. Seyirciler büyük bir coşku ile sadece giyotinin yarattığı ani vahşetin şok edici tarafıyla ilgilenirken, ölenin insan olduğunu, kendilerinden biri olduğunu görmezler, daha doğrusu görmek istemezler.

Bu yönüyle roman, bugün medya aracılığıyla suçluların teşhir ediliş biçimine dair de güçlü bir eleştiridir.

“Bir İdam Mahkumunun Son Günü” Neden Hala Güncel

İdam cezası ABD, Çin, Suudi Arabistan gibi ülkelerde halen geçerliliğini koruyor. Ülkemizde idam cezası 2004 yılında kaldırıldı ama zaman zaman siyasi polemiklerde tartışılıyor. Bu bakımdan incelendiğinde “Bir İdam Mahkûmunun Son Günü“nde ortaya konan sorunların geçerliliğini koruduğu söylenebilir.  

Dünyanın her yerinde “Devlet, can alabilir mi?” “Almalı mı?” “Adalet, yaşam hakkını yok sayabilir mi?” soruları, zamandan ve mekandan bağımsız önemini sürdürüyor.

İç Monologun Gücü ile Edebi Dönüşüme Yol Açmak

Eserin anlatımı inanılmaz biçimde akıcı olmakla birlikte sıra dışıdır. Olaylar, yan karakterler yok denecek kadar azdır. Buna karşılık mahkûmun düşünceleri, iç hesaplaşmaları, hayata tutunma çabası son derece canlı ve gerçekçidir. İç monolog tarzı anlatımın bu kadar etkileyici kullanılması ilerleyen zaman içinde Virginia Woolf, Dostoyevski ya da Camus gibi yazarlara iç sesle çalışan karakterler yaratmaları için öncülük eder.

Özetle toparlamak gerekirse Victor Hugo’nun bu kısa ve sarsıcı romanı, bireye sistem karşısındaki çaresizliğiyle, topluma da kendi vicdanı ile yüzleşmesi için ayna tutmaktadır. Öldürmek için bulunan kılıf ne olursa olsun her infaz ya da cinayet insanlığın karanlığından beslenir.

2 Comments

  1. ” Step into my shoes and walk the life I lived… If you get as far as I have, may be then you will see how strong I really am… ” (unknown)

Bir Cevap Yazın