script async src=”″crossorigin=”anonymous”></script “

Kapıyı çaldım. Tanımadığım bir kadın açtı. Yanlış mı geldim? Telaşla kapı numarasını kontrol ettim. Yooo, burası işte 13 numara, girişte görünen ayna, ayakkabılık hepsi tamam Nermin’in evi burası. İyi de güler yüzlü cana yakın Nermin’im nerde? Kapıyı açan bu asık yüzlü, solgun, gözlerinin akını çıkara çıkara bana bakan kadın kim peki?
Nermin’le telefonla konuşmuştuk. Biraz sıkıştığını benden 250 dolar alırsa işleri yoluna koyabileceğini; borcunu da en kısa sürede ödeyeceğinden söz etmişti.
Ben de bankaya uğrayıp, doğruca buraya geldim. Hatta geldiğime de sevinçliyim. Uzun zamandır görüşmemiştik Nermin’le, iki çift laf ederiz diye hevesliydim. Ama evin içi çok kalabalık. Soran gözlerle kapıyı açan kadına baktım. Hiç oralı olmadı. Kapının önünden hafifçe yana çekilip, içeri girmemi bekledi.
“Ben Nermin’e gelmiştim.” Dememe kalmadı içeriden kulağıma bir ağlama sesi geldi. “Ne oluyordu” Bu kez kapıyı açan kadının koluna yapışıp, sordum. “Nermin nerede? Evde yok mu?”
“Maalesef” dedi kadın “Bir saat önce kendisini kaybettik.” Elimde Nermin’e vereceğim 250 dolar öylece kalakaldım.” “Nasıl, neden, ne olmuş…Biz konuşmuştuk…”
“Siz bilmeden mi geldiniz?” dedi kadın şaşırarak. Nermin kahvaltıdan sonra camları silmeye niyetlenmiş. Nasıl olmuşsa olmuş dengesini kaybedip, düşmüş. Kapıcı arka bahçede bir ses duyup, çıktığında Nermin’i yerde bulmuş. Doktor filan çağrılmış ama işte…
“Ben de alt komşusuyum” diye devam etti kadın. “Siz, siz kimsiniz? Buyurun isterseniz” dedi tereddütle, mecbur içeri girdim. İçeride on kadar kadın üzgün ifadelerle oturmuş aralarında fısıltıyla konuşuyorlar.
Nermin’in üzerini örtüp arka odaya yatırmışlar. Kadınların yüzüne bakmadan yanlarından geçip arka odaya yöneldim. Bir ara gözüme annesi çarptı. Salonda diğer kadınların yanındaydı “Ayfer abla başın sağ olsun… Nasıl oldu. Bir görebilir miyim?”
“Yok, yok”” Aşağı düştüğünde başını şiddetle betona çarpmış. Görüntü çok kötü, hem yanında doktor var. Rapor yazıyor.”
“Görseydim bi….” Dedim ısrar ettiğimi fark etmeden. Kalabalıkta bir hareketlenme oldu. Arka tarafta ayakta duran yeşil bluzlu kadın yüksek sesle sinirli sinirli “Daha neler, kimse içeri alınmıyor. Nedir bu ısrar?” Onun yanında duran parlak saçlı mor bluzlu kadın” Evet” dedi ters ters bakarak “Saygısızlık işte, hepimiz bekliyoruz”
Durup, dururken hakarete uğramak canımı sıktı. “Size ne? Ben en yakın arkadaşıyım. Elbette görmek isterim. Sensiz saygısız!” Kadın başını ters tarafa çevirdi. Hemen yakınımda en önde oturan yaşlı kadın “Tövbe tövbeee estağfurullah” diye sesini yükseltip, üst perdeden söylenirken ters ters bana baktı.
“N’oluyor? Hepinizin nedir bu hali? Sanki ben ittim Nermin’i aşağı” diye bağırmamla birlikte, yoğun bir sessizlik çöktü odaya,
Sonra bir uğultu başladı. ” Gerçekten saygısızmışsın” dedi biri” Bu nasıl konuşma?” Diğeri omzuma dokunarak, başıyla sokak kapısını işaret etti. “Ya amaan” dedi kısa boylu sarı saçlı tombalak kadın “Üzüntümüz yetmez gibi bir de kendini bilmezler doldu buraya. Hadi kardeşim hadi…” derken eliyle kapıyı işaret etti. Bayağı kovuldum.
“Hiçbiriniz onunla benim kadar yakın değildiniz. Ne hakla benimle böyle konuşuyorsunuz?”
“Ya bırak kardeşim “dedi arka taraftaki mor bluzlu “Belli nasıl biri olduğun.”
Kontrolü kaybettim.” Ben en yakınıydım diyorum”, diye bağırdım incelmiş bir sesle. Çantamdan 250 doları çıkarıp onlara doğru salladım. “Bakın, sıkıntıları vardı. Benden borç istemişti. Ya siz? Sizin haberiniz bile yok değil mi?” Nermin’le yakınlığıma delil olsun diye tekrar paraları havada salladım.
Az önce ön sırada oturup” Tövbe” diyen yaşlı kadın ters ters baktı “La havle vela…”Nasıl şeysin sen kızım bu ne demek şimdi ? Ölünün arkasından…” Derken arka taraftaki mor kazaklı kadın çantasından 300 dolar çıkarıp,” Ne var benden de istemişti. Hem senden istediğinden 50 dolar daha fazla, ben söylüyor muyum böyle avaz avaz” dolarları havada salladıktan sonra muzaffer bir eda ile tekrar çantasına attı.
Sağ tarafta oturan yeşil kazaklı kadın sinirle üst perdeden “Zavallı Nermin hiç dostu olmamış. Herkes arkasından ayıbını açığa vurdu.” Dedikten sonra kendini beğenmiş bir eda ile elini çantasının üzerine koyup, sessizce orada da Nermin’e verilecek bir meblağ olduğunu ima etti. Boynunu kırıp başını yukarı kaldırdı.
“Ya siz, siz nasıl insanlarsınız? Ölü evinde bu ne biçim konuşma” “Hiç mi ölene saygınız yok” diye söylenerek, yanımdaki sandalyeye bıraktım kendimi. İyice sersemlemiştim. Başım dönüyordu. Oda ne kadar karanlık, havasız hem de. Nefes alınmıyor. Vücudumu sandalyede tutmakta zorlanıyorum. Paldır küldür yere düştüğümü fark ettim. Etrafta gri bir bulut. Ortalıkta bir hareket dalgası hissettim. Bu arada üzerinde kız kulesi resmi olan bir şişeden şık kumaş mendilin üzerine kolonya dökülüp, burnuma tutuldu.
“Aman” diye bir ses duydum” Bu da ne belaymış. Üff bir de burada ölmese başımıza”
Ha! Yani ölmem önemli değil de burada ölmem…Öyle mi? Ben toparlanayım gösteririm diye düşünerek sesin geldiği yere dönmeye çalıştım ama nefes almak daha önemliydi. Kıpırdamadım. Üzerinden yuvarlandığım sandalyenin pirinç ayakları gözümün hizasındaydı. Buradan yansıyan ışık gözüme batıyor. Başımda kuvvetli bir ağrı oluyordu.
Az önceki tombalak sarışın kadın çok şık çift cidarlı özel tasarım bir bardakla su getirdi. Nermin’in böyle güzel bardağı var mıydı? Paraları böyle şeylere harcadıysa tabii sıkıntıya düşerdi.
Tombalak kadın eliyle ensemi tutup, bir iki yudum su içirdi. İyi geldi. Halen salondaki uğultu dinmemişti. Bu sırada Nermin’in odasında rapor yazmaya çalışan doktor dışarı çıktı “Biraz yavaş hanımlar” dedi sert bir sesle “Ne oluyor orada birisi mi bayıldı? Açılın hanımlar açılın. Hastanın havasını boğmayın.”
Mahalleli toparlanıp, geri çekildi. Boylu boyunca yerde tek başıma kaldım. Hava da çok soğumuştu. Gece oldu besbelli her yer karanlık. Son duyduğum doktorun “Ambulans arayın” komutuydu.
Ambulans bağrış çağrış kapıya geldi. İçerdeki kadınlardan birini sedyeyle içine koyup götürdüler. Ortalık yatışmıştı. Az önceki gürültülü sesler duyulmaz oldu. Genel bir sessizlik ve mahcubiyet vardı havada. O kadar ki sanki evde yatan ölü unutulmuştu.Kadınlar birer ikişer sokağa çıktı. Üç dört kişi evde kaldı.
Nermin’in annesi Ayfer Hanım öylece camdan bakıyordu. Dışarıda sokak günlük yaşamını sürdürüyordu. Kendi içi yanarken yaşanan bu kargaşaya rağmen, sokağın sakin görünümü Ayfer’e hakaret gibi geldi. Ne demişler diye düşündü “ölmeye gör”… Sessizce yanındaki kıza döndü “Belediyeye haber vermek lazım”. Kız telefona sarıldı.
Sokağın köşesindeki evde Sevda Hanım yeni aldığı elbiseyi dolaba yerleştirip, günlük işlerini yapmak için mutfağa geçti…
Yuva kurarsın, boşanmanı beklerler… İş kurarsın, batacağın zamana iddiaya girerler… Birisi ile ortak olursun, “kesin ayrılırlar” derler… Başarırsın, acemi şansı olur… Kazanırsın, babadan kalmadır derler… Yükselirsin, kesin torpili vardır derler… En sonunda tükenir, gidersin… “Eee, biz demiştik…” derler… Al sana hayat hikayesi… (Alıntı)
Öyle hocam doğru söylüyorsun… Zor durumda kalma yeter ki…
Saygılar
Çok teşekkür ederim