Kayıp …

Hayatın sunacakları değildi önemli olan. Önemli olan hayatın kendisiydi, akışta olmaktı, olabildiğince sakin, olabildiğince dingin, olabildiğince birlikte...

script async src=”https://pagead2.googlesyndication.com/pagead/js/adsbygoogle.js?client=ca-pub-7350718767107764″
crossorigin=”anonymous”></script

Masanın başında kıpırdandığını fark etmişlerdi, onca üzüntüye rağmen güler yüzlü göründüğünden huzursuzluğunu tam olarak anlamadılar. Ardından çantasından bir şey çıkardı ve onlara gösterdi. “Hatırladınız mı? Bu onun saatiydi. Artık kullanmıyor. Kullanılmayınca ben de nerede olduğunu unutmuşum. Pahalı bir saatti. Kaybolmasın istedim. Görseniz ne kadar aradım. Her yeri didik didik ettim. Meğer eski taşındığımız evin çekmecesindeymiş. Geçen gün oraya gittiğimde odasındaki çekmeceyi bir açtım, saat orada …Ha haa, bende çalındı zannetmiştim”

Masada oturanlar hafifçe kıpırdandı. Tam karşısında oturan Mehmet kendini en çabuk toparlayan oldu. “Neyse” dedi” Artık bulmuşsun, iyi olmuş” Yanında oturan Serap ise tutamadı kendini “Niye aradın ki bu kadar, ne yapacaksın saati?”

Sustu. Masadakiler cevabı olmadığından sustuğunu düşündü. Oysa içinden haykırdı” Belki, belki kullanmak ister.” Farkına varamadığından kontrol edemedi gözlerinden geçen ezik ifadeyi.

Başını çevirip masadaki şamdana baktı. Işık içinden ona gülümsüyordu. Öbürleri göremezdi işte ama biliyordu. Tamamen gitmemişti ki. Orada duruyordu. Kendini topladı gülümsedi. “Bu şamdan yeni mi?” diye sordu.

“Sorma” dedi Serap “Ben de bunu annemden kalan eski sandığın dibinde buldum.”

Ali ”E, bu hafta kayıp bulma bürosu gibi geçmiş herhalde” deyince, o da “ Ha haa” dedi “Evet, evet hepimiz bir şeyler bulmuşuz kimimiz isteyerek, kimimiz tesadüfen  hayat gibi” dedi kahkahayla.

“Hadi artık “dedi Ali” Bulunanların şerefine, Hoş geldiniz”

Aklı şamdandaki ışıkta olduğundan herkesin kadeh kaldırdığını fark etmedi. Mehmet oturduğu yerden ayağa kalktı yanına geldi ve kadehini o’nun bardağına dokundurdu. “Hadi…Çın Çın”” Toparlandı , gülümsedi. Hissettiği tek şey, tek duygu minnetti. Gelmese düşmek üzereydi bilindik kara kuyusuna…

Diğerlerinin yüzüne baktı ancak kimse O’na bakmıyordu. Başını salladı döndü ve konuşur gibi “Çın çın” dedi. Bütün gücünü toplayıp, en şirin gülümsemesini yapıştırdı yüzüne.

Devam etti düşünmeye “Acaba eski günleri nasıl hatırlıyorlar? Bir şey var. Ben hatırladığımda sanki başkasının hayatını seyrediyorum” Gözlerimin önünde her şeyi ciddiye alan durduğu yerde duramayan bir kadın var. Her şeye yetişmeye çalışıyor. Hem bu günü yaşamak istiyor hem de öyle ciddiye alıyor ki hayatı, bugün yaşadığı her şey geleceğin çatı merdiveni olsun istiyor. Öylesine keyifli görünse de çok hırslı, hayatı istiyor. Hayatı ve her şeyi…”

“Hayata tutkusunun abartısını bahçede beslediği azman güvercinleri bile fark ettirmiyor ona. Görmüyor onları nasıl abartıyla beslediğini. Ne çok yaşama sevinci var içinde dışarı taşan. Bazen bunu tanımlamak için evdekilere “Duramam ben içime kedi atılmış gibi hissediyorum” diyor gülerek. Oda gülümsüyor bunu duyunca.”

Sonra doktorla konuşulan o gün…Bitiyordu her şey. İnanmadı elbette “ Ne yapmalı?” dedi .Doktor anlattı gerekenleri. Sonrası hep bir ümit, hep bir ümitsizlik içinde geçti.

Bir sabah o şamdandaki ışık haline geldiğinde anladı artık onun hep yanında olduğunu… Kendisini hiç bırakmayacağını, başka bir güç doldu içine.

Gelgelelim hayat iki perdeye bölünmüştü. Işık sonrası artık aynı kadın değildi. Bambaşka biriydi. Yine  kocaman kahkahaları vardı. Ama yürekten değildi artık onlar. Farkı kimsenin anlaması mümkün değildi. Kırıklığının anlaşılmaması görülmemesi için ölümüne uğraşıyordu. Her gün kuyuya  düşerek başlar ve hep daha derine düşerdi.  İçinde o kadar derinlik olduğunu kendi bile bilmezdi. Düştükçe anlıyordu.

Bir anlık sessizlik oldu. Sonra sessizce diğerlerine baktı. Ancak onlar ona bakmıyordu. Elindeki saate bakıp sessizce “Şimdi, şimdi anlıyorum. Her şeyin  ne kadar boş, saçma, anlamsız olduğunu. Bunca anlamsızlığın bu kadar ciddiye alınması ne büyük zaman israfıymış. Evet, ışık halinde devam etme kararı ağırdı belki. Ama ışık kendisine olması gereken hayatı bağışlamıştı. Hayatın sunacakları değildi önemli olan. Önemli olan hayatın kendisiydi, akışta olmaktı, olabildiğince sakin, olabildiğince dingin, olabildiğince birlikte”

Masada sessizlik sürüyordu. Kadın sordu ”Evet, hadi devam etmiyor muyuz?”” “Ediyoruz elbet” diye cevapladı Mehmet. Kadın elindeki saati ileri doğru uzattı. “Şimdi de O’na selam olsun” ve saati dudaklarına götürdü.

Bir Cevap Yazın