Şık Bir Beyefendi Şapkası

Bir şapkanın ağzından geçmiş günlerin anılması

script async src=”https://pagead2.googlesyndication.com/pagead/js/adsbygoogle.js?client=ca-pub-7350718767107764″
crossorigin=”anonymous”></script

Buradaki şapkaların arasında en güzel benim. Kıvrımlarıma baksan sonsuz şekline bile girerim. Herkesten daha hareketli olduğumun bir belirtisi işte bu… Gece hayatını severim. Casino ve kumarhanede gezmişliğim çoktur.

Heyhat yaşlandım artık, ne casino ne kumarhane evde çocuklar birbirleriyle kağıt oynarken onları seyrediyorum. Çocuklar çok da pratik, casino fişi yerine nohut taneleri kullanıyorlar. Bayağı da seviyorlar oyun oynamayı… Portmantoda durduğum yerden salonun açık kapısından onları seyredebiliyorum. Oyunda kimin elindeki kağıtlar yalnızca döper, kim kent yapmış, kimde floş çıkacak yüz ifadelerinden kolayca tahmin edebiliyorum. Benim gibi bir profesyonelin yanında, onlar sadece… Hadi acemi çaylak demeyeyim onlar birer amatör…

En küçük kız kardeşi oynatmak istemiyorlar. O zaman da kızcağız gözünden düşen iri iri damlaları kimseye göstermeden yumruklarıyla silmeye çalışıyor. Öyle güzel bir kız ki, sapsarı saçları var tıpkı ipek gibi.

Diğerleri oynarken küçük kız çoğu kez yanıma gelir. Beni alır evirir çevirir sonra başına takar ve birlikte aynaya bakarız. O zaten çok güzel ama ben de az fiyakalı sayılmam doğrusu. Evin bütün çocuklarını severim ama anlayacağınız gibi bu kızın gönlümdeki yeri bir başka.

O gün beni yine başına taktı, sessizce odasına gittik. Oyuncaklarını çıkardı. Beni başında unuttu sandım. Ama hayır! Beni alıp bebeklerden birinin başına yerleştirdi. Ben nasıl olduk diye göz ucuyla odadaki yanaya bakmaya çalışırken küçük kız bebeği alıp ‘’Bak!’’ diyerek aynaya doğru tuttu. Bebeği ile konuşuyordu. ‘’Bak sana da benim kadar yakıştı. Senin olsun artık. İçeri götürmeyeceğim’’ Birden kalbim duracak gibi oldu. Çocukları oyun oynarken seyretmek benim hayatımın anlamıydı, şimdi bu dolapta tıkılı mı kalacaktım sonsuza dek… Birden dengemi kaybetmiş gibi yapıp, kendimi bebeğin başından yere attım. Küçük kız eğilip yerden aldı. İşveli bir gülümseme ile ‘’Seni yaramaz ‘’dedi.

Odanın kapısı açıldı. Evin annesi geldi. ‘’Aaa.. Neşe niye evi dağıtıyorsun? Şapkanın ne işi var burada? Deden ararsa ne yapacağız?’’

‘’Dedem niye arasın? O hep uyur zaten.’’

‘’Aaa çok ayıp! Hadi yerine koy onu, ya da sen oyuna devam et ben götürürüm portmantoya’’

Ohhh.. Kurtulmuştum sonsuza dek o aptal oyuncak bebekle dolaba tıkılmaktan.

Üstelik ben içerdeyken çocuklar müzik çalıp, dans etmeye başlamıştı. Ahh küçük kız, az daha kaçıracaktım bu çok sevdiğim eski tangoyu.

 ‘’Sevdim bir genç kadını,

Ansam onun adını,

Her şey beni ona bağlar,

 Kalbim durmadan ağlar….’’

Hey gidi eski günler hey… Beyefendi ile gittiğimiz kulüplerde az mı dinlemiştik bu ezgileri. Ne güzel keyifli günlerdi. Bazen kavga da olurdu, ama çok nadir. Genellikle neşeli zamanlar var anılarımda…

Sonra beyefendi hastalandı. Bir dizi ameliyat oldu. Adamcağızı parça parça ettiler, katliam gibi tedaviler… Ben de o günden bu yana portmantoda yerimi aldım. Kıpırdamadan oturuyorum.

‘’Eski günleri arıyor muyum? Evet, tabii ama buradan salonda olanı biteni seyredip, aileden olmaktan da mutluyum doğrusu. Hatta belki de kulüpte olmaktan bile daha çok…”

7 Comments

  1. Ben, canım babamın fötr şapkası ve meşhur bastonunu saklıyorum ..eskileri hatırlattın Esencim..eline yüreğine sağlık olsun..

Bir Cevap Yazın