Yeni Başlangıçta Eski Anılar

https://www.google.com/adsense/new/u/0/pub-7350718767107764/sites/detail/url=fusunesen.com#:~:text=%3Cscript%20async%20src%3D%22https%3A//pagead2.googlesyndication.com/pagead/js/adsbygoogle.js%3Fclient%3Dca%2Dpub%2D7350718767107764%22%0A%20%20%20%20%20crossorigin%3D%22anonymous%22%3E%3C/script%3E

İş görüşmesi için başvurduğumda, içeriden gelen sesleri duydum. Anladığım kadarıyla çalışanlar her sabah güne başlamadan önce toplantı odasında hep birlikte çay içiyorlar. Görünüşe göre bu saat oldukça gürültülü ve eğlenceli bir zaman dilimiydi. İşe kabul edildiğimi öğrendiğimde, en çok da bu çay saatinin bir parçası olacağıma sevindim.

Seslere bakılırsa, çalışanların çoğunun yaşı bana yakındı. Benden istedikleri işe giriş evraklarını tamamladığımda telefon edip,  hazır olduğumu, artık başlayabileceğimi bildirdim. Telefondaki kibar ses ‘Pazartesi günü saat 8:30’da burada olun,’’ dedi.

Pazartesi sabahı hazırlanırken çok heyecanlıydım. Evden çıkmadan önce son iş olarak minik kedimin mama kabını doldurdum ve gönül rahatlığıyla yola koyuldum.

İşyerine geldiğimde deyim yerindeyse, yüreğim ağzımdaydı. Kapıyı çaldım, ama açan olmadı. Telaştan erken gelmişim. Kapının önünden ayrılmadan, bekledim. Kısa süre sonra genç sevimli bir delikanlı geldi. ‘’Günaydın, siz yeni başlayan çalışan olmalısınız.’’

‘’Evet, evet günaydın’’

‘’Aramıza hoş geldiniz’’

‘’Çok teşekkür ederim. Sizlerle olduğum için ben de çok şanslı olduğumu hissediyorum.’’  Delikanlı hafifçe kaşlarını kaldırdı. Kapıyı açıp, kenara çekilerek bana yol verdi.

Girişte ceviz antika bir sekreter masası, arkasında da kahverengi deri bir koltuk var. Antika sekreter masası ve üzerinde bulunan son model bilgisayar mükemmel bir zıtlık uyumu sergiliyor. İçeri adımımı atmamla, beynimde ‘’Tamam işte artık olmam gereken yerdeyim’’ düşüncesi yerleşti.  Pencereler özel ahşap doğramadan yapılmış. Yerden ısıtmalı ofisin tabanındaki özel seramikler ortam sıcaklığını koruyor.

Giriş bölümünün arka tarafında geniş bir masanın bulunduğu toplantı salonu var. Büyük masanın etrafına kahverengi kadife sandalyeler yerleştirilmiş. ‘’U’’ şeklindeki masanın açık ucunun olduğu tarafta modern stilde bir şömine görünüyor. Burası eski tarz kaliteli mobilyalarla döşenmiş, oldukça modern ve sofistike bir mekan.

Bütün çalışanların ofisleri, hep birlikte çay içilen toplantı odasına açılıyor. Daha önce bana gösterilen ve çalışma alanım olacağı söylenen 2 kişilik ofise doğru ilerledim. Masalarımız camlı bölmelerle ayrılmış. Bana ayrılan masada bulunan ahşap ayaklı döner koltuk, çok şık ve rahat görünüyor. İçimde sevinçli bir heyecan, çantamı masanın en alt gözüne yerleştirdim. Eğilmişken bilgisayarımı da açtım.

Arka kapı tarafından gelen seslere bakılırsa, çalışanlar yavaş yavaş geliyor. Demek herkes çalışma saatinden önce burada olmaya özen gösteriyor. İnsanlar toplantı odasında çay/kahve içmek için toplanmaya başladı.

Masamda oturmakla, çay salonuna geçmek arasında kararsız kaldım. Tereddüt ettiğimi gören oda arkadaşım   ’’Selam, sen yeni çalışan olmalısın. Hoş geldin. Ben Aylin, toplantı odasındayım,’’ dedi ve hızlı adımlarla uzaklaştı. Onun bu kadar çabuk uzaklaşması kararsızlığımı arttırdı.

Masamın başında kalmaya karar verdim. Toplantı odasından keyifli şakalaşma sesleri geliyordu. On – on beş dakika sonra sesler aniden kesildi ve tok bir ses ‘’Merhaba arkadaşlar ‘’ dedi. Ayak sesleri toplantı masasının paralelindeki kapının arkasında kayboldu. Bu sırada cılız bir ses ‘’Nihat Bey sabah kahvenizi hemen mi getireyim?’’ Nihat Bey’in gözden kaybolduğu kapı gürültüyle kapandı. Duymadı ya da cevap vermeye gerek görmedi. ‘’Hangisi acaba?’’ diye düşündüm.

Kısa süre içinde toplantı odası boşaldı. Ben ise bilgisayarımın başında açık mavi ekrana boş boş bakıyorum. Birisinin gelip benimle ilgilenmesini, hatta bana yapılacak iş vermesini bekliyorum. Ama gördüğüm kadarıyla hiç kimse benim farkımda bile değil. Ofis arkadaşım bilgisayarındaki yazışmalara gömülmüş. Göz ucuyla bakarak dahi benimle ilgilenmediği ortada. Bir süre sessizce bekledikten sonra ‘’Burada çalışma sistemi nasıl? Yani geldiğimi kime haber vermeliyim?’’ dedim. Aylin bilgisayardan başını kaldırıp, boş gözlerle yüzüme baktı. Varlığımı unutmuş gibi bir süre gözlerini kırpıştırdı. Sonra zorla gülümsedi.’’ Ah, evet, tabii… Burada her çalışanın işi farklıdır. Bu nedenle herkes aynı kişiye bağlı değil. Hatta bağımsız çalışılır bile diyebiliriz. Ama bir gerçek, hepimizin Nihat Bey’in elemanlarıyız,’’ soğuk bir gülümseme sonrası bilgisayarına geri döndü.

Fazla ses çıkarmamaya çalışarak, yerimden kalktım ve sabah saatlerinde Nihat Bey’in gözden kaybolduğunu düşündüğüm kapıya doğru ilerledim. Hafifçe kapıya vurdum. İçeriden hiç ses gelmedi. Biraz daha yüksek ses çıkaracak şekilde tekrar kapıya vurdum. Yine hiç ses gelmedi. ‘’Acaba Nihat Bey dışarı çıktı da ben mi fark etmedim. Ya da arkasında kaybolduğu kapıyı mı yanlış tahmin ettim?’’ Çaresiz tekrar kapıya vurdum. Yine cevap yok.

Herkes çok meşgul. İsteksiz isteksiz yüzümü toplantı odasına çevirdim. ‘’Burada biraz oyalanırsam belki görünür olabilirim,’’ . Çalışanlardan biri elinde dosyalarla hızlı bir şekilde yanımdan geçti ve az önce üç kez tıklattığım kapıyı açıp, ilerledi. Söz konusu kapıyı Nihat Bey’in ofisi zannederek, hata yapmışım. Kapının arkasında geniş bir koridor vardı. Büyük  ihtimalle Nihat Bey’in oda kapısı koridora açılan kapılardan biriydi.

Kendi kendime hafifçe gülümseyerek, açık koridor kapısına doğru ilerledim. Koridorun sonundaki en geniş kapıya iki parmağımla hafifçe vurdum. Bu kez içeriden kibar bir kadın sesi ‘’Buyurun,’’ dedi. Kapıyı açtığımda girişte gördüğüm sekreter masasına benzer bir masanın başında oturan genç kızla karşılaştım. Masanın arkasında sımsıkı kapalı bir başka kapı daha vardı. Kız başını kaldırıp sert bir sesle ‘Buyurun’’ diye tekrarladı. ‘’Ben… Nihat Bey’e…’’ ‘’Evet, ne istiyorsunuz Nihat Bey’den?’’ ‘’Aaa hiiiç, hiç ben işe yeni başladım da kendimi tanıtacaktım,’’ ‘’Nihat Bey, meşgul sonra gelin.’’ ‘’Sonra…? Sonra..? Sonra…??

Tekrar masama döndüm. Döndüğümde ofis boşalmış, oda arkadaşım da kayıplara karışmış gibiydi. Telefonuma göz atınca saatin 12:30 olduğunu gördüm. ‘’Büyük ihtimalle yemeğe gittiler’’ . Ofis dışına çıkıp çıkmamakta kararsız kaldım. ‘’En iyisi bekleyeyim. Hiçbir şey kaçırmak istemiyorum.’’

Yaklaşık bir saat sonra yine toplantı odasından yükselen neşeli sesleri ve şakalaşmaları duydum. Demek öğle yemeği bitti. Tekrar yerimden kalkıp, Nihat Bey’in sekreteri olduğunu düşündüğüm kızın yanına gittim. ‘’Eee, sabah da gelmiştim. Nihat Bey şimdi müsait mi acaba?’’ ‘’Nihat Bey çıktı. Öğleden sonra gelmez.’’ ‘’Öyle mi?’’ ‘’Evet’’

Şaşırdım ama yapılacak bir şey yoktu. Masamın başına dönüp, boş gözlerle önümdeki ekrana bakmaya devam ettim. Ofiste büyük bir sessizlik hakimdi. Mavi ekrana bakarken elimde olmadan çocukluk günlerime döndüm.

İlkokula başladığım gün de böyle olmuştu. Nereye oturacağımı, kime ne diyeceğimi bir türlü bilememiştim. Allah’tan Tülay’ı görüp yanına gitmiştim. Küçük kız masum, kocaman gözlerini kocaman açarak, minnettar bir ifadeyle yüzüme baktı. Anlamıştım. O da ne yapacağını bilmiyordu. Konuşmaya gerek kalmadan arkadaş olduk.

‘’Büyümek insanın lanetidir’’ derler. Doğru belki ama bu tamamen nasıl bir çocukluktan çıkıldığına bağlı bir kehanettir. Zamanında büyümekten daha kötüsü vardır. Bazı çocuklar yaşlarına bakmadan öyle şeyler yaşar ki, onlar büyümeden büyürler. Bakarsın en olmadık olaylara sessizce başlarını sallar, gözlerini tamam dercesine kırparlar… Hiç şaşırmazlar…

O zaman içim kıyılır benim. Çocuklar farkında bile değildir hayatın onlara neyi dayatıp, normalleştirdiğini. Aldıkları yaralar ailelerinin parasıyla, eğitimiyle de ilgili değildir.

Büyürken her biri, bir şekilde yara alan bu çocuklar, ne gariptir diğerlerinin arasına karıştıklarında elleriyle koymuş gibi birbirlerini bulurlar. Yaralı olduklarından hiç bahsetmeden anlaşırlar sessizce, kendi eksik yanlarını diğerinin eksik yanına dayayıp, arkadaşlıkla kaynak yaparlar. Böylece büyürken, onlar da yara almayan diğer çocuklar gibi sağlam durmaya çalışırlar.

Ve ne tuhaftır diğerleri onların yaralı olduğunu bilmez, ama sanki ruhlarına fener tutmuş gibi, hissederler bu hasarlı çocukları… Dile getirmezler, ama anlarlar. Hasarlı ya da büyümeden büyümüş çocukları pek aralarına almaz, ötekileştirirler.

Bu durum yılların geçmesiyle azalır, hatta biter. İnsanbüyüdükçe körleşir,  kimse kimseyi anlamaz olur.  Geçen zaman içinde diğerleri de hasarı aydınlığa çıkarmama konusunda inanılmaz ustalaşır. Anlatmazlarsa kimse bilemez. Onlar da anlatmaz…’’

‘’Ama şimdi nerden aklıma geliyor bunlar?’’ O günler çok gerilerde kaldı. Şimdi neden yine hatırladım?’’

Akşamüstü olduğunda hareketsiz oturmaktan, sıkıntıdan boynum tutulmuş, başım dönmeye başlamıştı. İş arkadaşlarım aynı yoğunlukta, nefes almadan çalışmaya devam ediyorlardı. Güç bela günü tamamladım. Yanlış bir şey yapmamak için önce diğerlerinin gitmesini bekledim. Ve en son çıkan çalışan olarak, ofisin kapısını çektim.

Ertesi sabah aynı saatte işyerimde hazırdım. Ama yine gelen olmadı. Erken geldiğimi düşündüm. Haklıydım. Kısa süre içinde herkes geldi ve toplantı odası yine doldu. Bu kez masamda oturmak yerine, çay saatine katılmaya kararlıydım. Çantamı masama yerleştirip, toplantı salonuna girdiğimde sesler hafifçe azaldı. Gülümseyen yüzlerde keyifsiz ifadeler oluştu. Ortamdaki genel neşe, yerini tedirginliğe bıraktı. İnsanlar birer ikişer çay bardaklarını masaya bırakıp, çalışma odalarına geçtiler. Toplantı salonunda tek başıma kaldım.

Odama geçtiğimde, oda arkadaşımın gelmemiş olduğunu gördüm. Tam bu sırada koridordaki kapı hafifçe kapandı. Acaba Nihat Bey gelmiş olabilir mi? Hemen toparlanıp bir gün önce gittiğim odaya geçtim. Ama bu kez masanın başında sekreter olduğunu tahmin ettiğim kız yoktu. Onun yerine bir delikanlı çalışıyordu. Ciddi bir ifadeyle, yüzüme soran bir bakış yöneltti. ‘’Ben yeni çalışanım.  Nihat Bey’e işe başlayacağımı…’’ ‘’Anladım Nihat Bey sabah kahvesi içerken rahatsız edilmek istemez. Ben iletirim.’’

Masamın başına dönüp boş gözlerle ekrana bakmaya devam ettim. Saatler ilk günden de yavaş geçiyor gibiydi. Oda arkadaşıma ne olmuştu? Bir gün önceki sekreter kız nereye gitmişti? Zaten ortamdan bunalmışken, bu iki önemsiz tesadüfün üst üste gelmesi içimde tarifsiz bir sıkıntı oluşturdu.

Ofis klimalara rağmen çok sıcaktı. Masanın başında terden sırılsıklam oldum. Az sonra yine gülüp eğlenen iş arkadaşlarım (!) öğle yemeği için dışarı çıktılar. Her an Nihat Bey’den haber gelebilir diye yerimde beklemeye karar verdim. Akşam gün bittiğinde halen Nihat Bey’e ulaşamamıştım. ‘’Ne tuhaf bir yer burası? Madem yapacağım bir iş yoktu. Beni neden işe aldılar?’’

 Eve gidip kedime sarıldığımda biraz rahatlar gibi oldum. Ama ertesi sabah yine aynı ofise gitme düşüncesi… Gitmesem mi acaba? Şansımı bir kez daha denemeye karar verdim. ‘’Şansımı bir kez daha denemek’’  cümle beynimde şimşek gibi hızla geçti. ‘’Şans’’ bu kelimenin çocukken beni pek sevmediğini hatırladım. Bir gece önce seyretmeyi planladığım filme de konsantre olamadım.

Canım kedimin başımın üzerine çıkmasıyla uyandım… Ah hepsi rüya hep aynı travma, yeni işe başlayacağım ilk günde yine…

One comment

Bir Cevap Yazın