Cennet Bahçesinde Cinayet

<meta name=”google-adsense-account” content=”ca-pub-7350718767107764″>

Cinayete ait kanıtları toplamak oldukça zor olmuştu. İlk önce, olay yerindeki kanıtları topladı. Sonra konu ile ilgili insanların ifadelerini aldı. Tek tek alınan ifadeleri okudu, ifadelerde anlatılanların doğru olup olmadığını gösteren kanıtları araştırdı.

Gelgelelim cinayet sabaha karşı işlenmişti. Görgü tanığı yoktu. Üstelik maktülü öldürmek için kimsenin doğru dürüst bir sebebi de yoktu. Yani bu cinayetten kimsenin herhangi bir karı görülmüyordu. İfadeleri tekrar tekrar okudu, ama hiçbir şey çıkmıyordu.

Yerinden kalkıp dışarı çıktı. Cinayetin işlendiği arka bahçeye doğru yürümeye başladı. Olay yerine tekrar bakmak istiyordu. Birden duraladı, sanki arka bahçede birisi daha vardı. Kendini hafifçe ağacın arkasına doğru sakladı ve bahçeyi gözlemeye başladı.

Arka bahçede gerçekten birisi vardı. Evin bahçıvanı ezilmiş çiçekleri yolup, yenilerini dikmeye çalışıyordu.

Komiser kendi kendine gülümsedi. ‘’Tıpkı romanlardaki gibi katilin cinayet yerine geleceğini düşünerek heyecanlandım. O zaman ne kolay olurdu, keşke her şey polisiye romanlardaki gibi olsaydı’’ diye iç geçirdi. Yavaş adımlarla bahçıvanın yanına gitti.

‘’Merhaba’’

‘’Merhaba, aaa siz misiniz, sizi gitti zannetmiştik…’’

‘’Gitmiştim… Ama tekrar bir göz atmak istedim.’’

‘’Tabii… Tabii…’’

‘Uzun zamandır mı Remzi Bey’le çalışıyordunuz? Aranız nasıldı?’’ ’’Patronunuzdu sanırım’’

‘’Evet, kendisini çok severdim. Aramızda hiçbir problem yoktu. Zaten ben işim gereği onunla çok da sık karşılaşmazdım. O bahçede olmadığı işinde olduğu saatlerde, bahçe için gereken işleri yapardım. O da eşi ile birlikte keyfini çıkarırdı. Ama Remzi Beyin benim yaptığım işten memnun olduğunu düşünüyorum. Bu konuda pek bir şey söylemezdi… Sizin de bildiğiniz gibi eğer halen işinizde çalışıyorsanız patron sizden memnun demektir. Hiçbir işte ekstra iltifat almak kolay değildir.  İşler iyi gidiyorsa, bu zaten göreviniz olarak düşünülür.’’ ‘’Bu nedenle şikayet olmadığı zaman demek ki memnunlar diye düşünürüm çoğu kez’’

‘’Doğru ‘’ diye onayladı komiser. ‘’Yerde ezilen çiçekleri yolarken, dikkatinizi çeken bir şey oldu mu?’’ ‘’Mmm… Hayır, normal zamandan farklı bir şey görünmüyor. Sadece beyefendi bahçeye düşerken, pek çok çiçek ezilmiş. Bunun dışında hiçbir şey yok .’’

Komiserin canı sıkıldı, yaptığı her hamleden eli boş vaziyette çıkmaktan yorulmuştu…

Remzi Bey

Komiserin okuduğu raporlardan edindiği bilgiye göre, öldürülen kişi uzun yıllardır bir ayakkabı fabrikasını işletiyordu. Fabrikada çalışan onlarca işçi vardı. Hiç birisi de patronlarından şikayetçi değildi. Remzi bey iyi bir patrondu. Çalışanlarından mesai saatlerini uzatmalarını istemez, herkese çalıştığı paranın karşılığını verirdi. Üstelik güler yüzlü ve hatırnaz bir adamdı. Hal böyle olunca çalışanları da onu yakın hissediyorlardı. Zaten  babacan tavırlı bir adamdı.

Murat

Kapalı oyun salonunda sigara dumanı ile karışan hava, inanılmaz derecede boğucu ve sıcaktı. Önünde açılan kağıtlara baktı Murat. En son şansını bağladığı oyunu da kaybetmişti. Bu adamlara çok fazla borcu birikmişti. Kalkmaya davrandı.

‘Dur bakalım nereye??’’

‘’ Abi tamam borcum borç, bana biraz zaman ver… Getiricem parayı’’

‘’Akşama getirmiş ol!’’

‘’ Akşama nasıl getireyim abi haftaya toparlarım’’

’’Ohoooo seni mi bekliycez? En geç akşama parayı getirmiş ol, hadi git şimdi’’

O panik içinde akşamı etti. Bulamamıştı parayı, bütün gece sokaklarda gezdi, durdu. En son çare, sabaha karşı Remzi beyin yanına gelip avans istemişti. Remzi bey parayı vermeye pek niyetli değildi. ‘’Yarın sabah konuşuruz’’ diye savuşturmaya çalıştı. Ama Murat fena sıkışmıştı. ’’Abi kumar borcu’’ diyordu. ‘’Veremezsem beni iş yapamaz hale getirinceye kadar döverler. Belki de öldürürler abi n’olur…’’

‘’Ya tamam, haftaya konuşalım. Alacağım var, onu alınca veririm sana da…’’

‘’Olmaz abi bana hemen para lazım.’’

’’ E canım yanımda hemen para yok ki…’’ Murat birden  kendini kaybetti ve bütün gücüyle hırsla, patronu ileriye doğru iteledi. Remzi bey yere düştü. Düşerken başını çarpıp bayılmıştı…  

Patron yere düşünce Murat kendine gelir gibi oldu. Patronu iteleyip düşürdüğü için, kendisine para vermek bir yana, üzerine bir de polise şikayet edeceğini düşündü. Koşarak kaçmaya başladı. Zaten sinirleri bozuktu, doğru düzgün düşünmesi mümkün değildi. Koşarak uzaklaşmaya çalışırken, hızla arkasından gelen bir adam susturucu takılmış tabanca ile ateş etti. Murat yere düşerken gözleri karardı.

Komiser

Birkaç saat önce, komisere maktülün evinin bir sokak arkasında, ağır yaralı bir adam bulunduğunu rapor etmişlerdi. Yaralı derhal hastaneye yoğun bakıma kaldırılmıştı. Gelen raporda, yaralanan adamın aynı sabah öldürülen Remzi beyin fabrikasında bir çalışan olduğu da belirtiliyordu.

Murat

Murat birkaç gün sonra kendine geldi. Yarası ağırdı ama ölümcül tehlikeyi atlatmıştı. Gözünü açmasıyla ‘’Allahım, onlar yaptı nasıl para bulurum, keşke ölseydim’’ diye söylenmesi bir oldu. Odada bulunan polis memuru bu sözleri duymuştu.

Sakin bir tavırla, hastayı yormadan hafif bir sesle olay hakkında öğrenilmesi gereken bütün bilgiyi aldı. Murat’a patronun öldüğünü söylediğinde, Dünya bir kez daha başına yıkıldı. Ölüme kendisinin sebep olduğunu düşünüyordu.  Kaçmalıydı… Ama nasıl? Çok bitkindi. Kıpırdayamaz haldeydi. Birazcık eğleneyim derken neler gelmişti başına…

Komiser

Komiserin masasına maktülün otopsi raporunu bırakmışlardı. Raporda cinayet silahının, maktülün üzerinde bulunan büyük bıçak olmadığı daha küçük boyutta, sivri ve keskin bir alet olduğu yazılıydı.  

Cinayet aleti ortaya çıkınca, katilin kim olduğu belli olmuştu. Cinayet sebebini ise, katil karakolda verdiği ifadede anlatmıştı. Genç kızın Remzi beye ilgisini diğer çalışanlar da fark etmişlerdi. Ama evin hanımından çekindikleri için bu konu hakkında kimse konuşmamıştı.

Bahçıvan

Murat kaçtıktan kısa bir süre sonra, sabahın erken saatlerinde çiçeklere bakım yapmaya gelen bahçıvan, patronu baygın vaziyette buldu. Son zamanlarda canını sıkan önemli bir olay vardı.  18 Yaşındaki kızı söylemeye dili varmıyordu ama… Sanki… Beyefendiye aşık olmuştu.  İşin kötüsü beyefendi de bu ilgiyi babacan bir tavırla uzaklaştırmak yerine körükleyip, destekliyor gibiydi. Bir kaç kez ikisine de bakışlarıyla gücendiğini, durumdan hoşlanmadığını belli etmeye çalışmıştı. Ama kimsenin işine gelmediği için anlamazdan gelmişlerdi.

Şimdi evin sahibini orada öylece baygın yatarken bulunca, bunun bir fırsat olduğunu düşündü. Hızla elindeki gül budama bıçaklarından birisi ile ölümcül darbeyi indirdi. Daha sonra dikkatli bir şekilde gül budama bıçağını aldı ve onun yerine mutfaktan alıp, geldiği büyük bıçağı yerleştirdi.

İçin için inanılmaz mutluydu. Kurtarmıştı kızını… Kızına hiç kıyamazdı, çocuk çok gençti. Hissettiklerini gerçek aşk zannedip yanlış bir şeyler yapabilir başı derde sokabilirdi. Üstelik bu hikaye bittiğinde yani işin sonunda en çok yara alan, üzülen kişi kızı olacaktı. Belki de… Allah korusun…  

Oradan uzaklaşırken huzur doluydu. Kızını bu berbat şekilde sonuçlanabilecek maceradan kurtarmıştı. Ne kadar şanslıydı. Kimdi acaba patronu darp eden? Büyük ihtimal cinayeti o adamdan bileceklerdi. Allahım nasıl da şans yüzüne gülmüştü. Günlerdir kızı için endişelenmekten gözüne uyku girmemişti.

………………….

Polisler bahçıvanı götürürken adam son bir kez kızına sarıldı. ‘’Sana ne anlatırlarsa anlatsınlar, inanma’’ dedi…’’Benim Remzi beye eski bir kinim vardı… O yüzden öldürdüm. Ben mutluyum, sen de üzme kendini benim için…’’

Baba yüreği, son anda bile kızının suçluluk duygusuyla mutsuz olmasını istememişti.

Bir Cevap Yazın