En Yüksek Uçan En Uzağı Görür
script async src=”https://pagead2.googlesyndication.com/pagead/js/adsbygoogle.js?client=ca-pub-7350718767107764″
crossorigin=”anonymous”></script
Martı Ben Olsaydım…
Bütün martı sürüsü kahvaltı için denizin üzerinde kıran kırana, çığlık çığlığa savaşıyor. Ben buna aldırmıyorum. Ötede tek başıma uçuş denemeleri yapıyorum. Kendimi bütünüyle uçuşa konsantre ediyorum. Ama nafile her zamanki gibi bocalıyorum ve düşüyorum. Sürü karşıdan düşüşümü görüyor ve benim onursuz olduğumu düşünüyor. Ama ben içimden gelen tekrar deneme dürtüsüne engel olamıyorum. Yine düşüyorum. Yine, yine, yine, kanatlarımı kopacakmış gibi geriyorum. Sıradan bir martı olmayı kabul edemem. Diğerleri gibi sadece uzun yaşamak, çok yemek değil ki amacım.
Tek başıma binlerce alçak uçuş denemesi yapıyorum. Benim tutkum yiyecekler değil uçmak. Biraz sonra tek başıma alçakta uçuş denmesi yaparken kanat açıklığını daralttığımda suyun üzerinde biraz daha uzun süre süzülebildiğimi fark ettim. İnişte suya batmadan, suyun üzerinde uzun uzun süzülebiliyorum. Annem babam bu halime çok üzgün. Bu kadar çalışmanın sağlığımı bozduğunu düşünüyorlar. Bir gün babam yiyecek bulmayı öğrenemezsem, uçmanın beni ölümden kurtaramayacağını söyledi.
Yine de uçmaktan vazgeçmek, kendimden vazgeçmekti. Yavaş yavaş çalışmaya devam ettim. Çalıştıkça hızım arttı. Dimdik dalışlar, uzun süzülmelerle kanatlarımdaki denetimi arttırdım. Fakat yine de tam denge kuramıyorum. Dimdik pike yapmak çok zor. Her deneme sonunda suya çakıldım.
Bir seferinde yüksek hızla uçarken hiç kanat çırpmamayı denedim. Sonra bir anda kanatlarımı hareketsiz bırakınca “başardım.” Martılar arası hız rekoru kırmıştım. Ama bu hızda tekrar yükselmeye çalışınca, bütün ağırlığımla suya çakıldım. Kanatlarım kurşun gibiydi.
Kendimden bıktım. Su beni içine çekse de her şeyden kurtulsam diye canımdan bezdim. Vazgeçtim, artık kendimle yetinmeye karar verdim. Çok rahatladım uçmak yerine sıradan martı olup yiyecek bulmalıyım. Artık içim huzur dolu, yeni girişimler yok, böylece yeni başarısızlık da yok.
Karanlığa doğru açıldım. “Martılar karanlıkta uçmaz…” dedi içimden bir ses.
Yine de uçmaya devam ettim. Oysa ki karanlık için yaratılmamıştım, öyle olsa gözlerim baykuş gibi yaratılırdı. Vazgeçmeliydim. Sıradan olmalıydım. Tam bu sırada kanatlarımı hafifçe bükünce karanlıkta da uçabildiğimi fark ettim.
Ölümüne çalıştım. Gözlerimi rüzgara karşı kıstım ve denetimli yüksek hızlara ulaştım. Az önceki sıradan martı olma hayalim de bu arada uçup gitti.Yaşam doluydum. Korkumu frenledim. Uçmaya devam ettim. Kontrollü hız, saf güzellik ve güçtü.
O sabah inanılmaz bir hızla, kahvaltı sürüsünün ortasına daldım. Kimsenin ölmemesi bir şanstı. O kadar yükseldim ki deniz aşağıda ufacık kaldı. Yüksek hızda kanat ucunda tek tüyü oynatmak yeterliydi. Takla ters dönüş, yavaş dönüş, fırıldak dönüş hepsini öğrendim.
Diğer martılara bunu öğretmeliyim. Onların da hayatlarına anlam katmalıyım. Böylece mükemmel olup, özgürce uçabiliriz.
Fakat Martı Konseyi hızla sürüye dalmamdan ürktü ve bu yenilikten hoşlanmadı. Beni sürüden kovdular. Utanç adına beni sürdüler. Değişim istemiyorlardı. Yıllar boyu sadece yem toplamak istiyorlardı. Yaşamın sırrına ermenin imkansız olduğuna inanıyorlardı.
Yaptıklarımı konseye karşı savunmaya çalıştım. Yaşamın bir anlamı olduğunu, çalışırsak özgür olacağımızı söyledim. Kimse dinlemedi hepsi bana sırtlarını döndüler. Bu duruma çok da üzülmedim, tıpkı Benan’ın dediği gibi “Yaşamın doğal eleme yöntemine güvenmeliydim”
Sürgünde sürüden çok uzağa gittim. Artık kimse yoktu. Sabahtan akşama sadece uçuyor, uçuyordum. Artık daha kolay yiyecek bulup, daha hızlı gidiyordum. Sıkıntı, korku, öfke gibi yaşamı kısaltan duygulardan arındım.
Bir gün yeni denemler yaparken, daha önce hiç görmediğim bir kaç martı yanıma geldi. Benimle uçmaya başladılar. Tıpkı benim gibi uçuyorlardı. Daha önce yaşadığım sürüde kimsenin beceremeyeceği uçuşları ahenkle birlikte yaptık.
“Kimsiniz?” diye sordum.
“Bizler senim kardeşiniz” dediler. “Artık hep birlikte daha yukarı eve gideceğiz.”
“Daha yukarısı olamaz benim için. Dahası mümkün değil” dedim.
“Yapabilirsin” dediler. O anda bilincimin parlaklığı önümde ışıldadı ve yapabileceğime inandım. Cennet ışığının üzerine çıktım. Demek cennet böyle bir yerdi. Burada tüylerim kanatlarım pırıl pırıldı. Diğer arkadaşlarımı ve yeni kanatlarımı denemeye başladım. Önümdeki yeni sınırı aşmalıydım. Cennette sınır olmamalıydı. Cennette yorgunluk olmamalıydı. Ama yoruluyordum.
Diğer martılar beni aralarına aldılar. Artık buradaki diğer martılar benim öz kardeşimdi. Ondan sonraki günlerde mükemmel birlik içinde uçmaya başladık … O zaman anladım ki, uçuş için öğrenilmesi gereken daha pek çok şey vardı. Daha önceki çalışmalarımdan farklı olarak bu kez benim gibi düşünenler ile birlikteydim.
Bir sabah eski hayatımı hatırladım. Artık eskisi gibi değildim. Evrim basamaklarını çok hızlı atlamıştım. Anlamıştım, bana sunulan sınırlamaları kabul edersem, geleceğim de hep aynı şekilde olacaktı. Kabullenmedim ve çalışmaya devam ettim. Diğer martılarla birlikte, defalarca iç ve dış taklalar attık.
Bir akşam aramızdan ayrılmak üzere olan en yaşlı martıya yaklaştım. Bütün martılardan hızlıydı. Ona buranın cennet olup olmadığını sordum. O da bana dünyada cennet diye bir yer olmadığını söyledi. Ve devam etti “Yetkin hıza ulaşmak cennete ulaşmaktır. Bunun sayısal değeri yoktur. Yetkinlik hızı sınırlanamaz. Yetkinlik istediğin her yere ve zamana gidebilmeni sağlar. Yetkinlik için hızdan vazgeçen, en yüksek hıza ulaşır.”
İşte o anda yeni bir öğretiye açık olduğumu hissettim. Öncelikle oraya vardığıma inanmalı ve bedenimin sınırlı olduğunu düşünmemeliydim. Hızın sırrı bütün mekanlarda ve zamanlarda aynı anda yaşadığımı bilmekti.
Bir gün sınırlarım olmadığını ve yetkin bir martı olduğumu kavradığımda bambaşka bir evrene geçebildim. Bu yeni gücü denetlemek için üzerinde çalışmalıydım. Çok uzun süre sonra sevinçle çığlık attım. “Başardım, çünkü ne yaptığımı biliyorum” diye bağırdım.
Öğrenmekten korkmamak birincil basamaktı. Artık geçmişe ve geleceğe uçabilirdim. İyilik ve sevginin anlamının öğrenilmesi için bu gerekliydi. Fakat hep yeryüzünü düşünüyordum. Orada bu bilgi ile yaşasaydım, kim bilir hayat ne kadar anlamlı olacaktı. Hep geçmişte bıraktığım sürüyü düşünme nedenim, büyük ihtimal benim bir eğitimci olarak yaratılmış olmamdı. Mutlaka yeryüzünde kalanlara öğretmeliydim bildiklerimi.
Bunun üzerine martı kardeşlerimle konuştum ve hep birlikte ileri evrenden ayrılıp, yeryüzüne döndük. Gözlerimi kapatıp uçuşa geçerken deniz kenarında kahvaltı için çarpışan sürüyü düşündüm gözlerimin önünde. Yasaya uygun davranıp davranmamak umurumda değildi. Beni dışlamak onların kaybı olmuştu. Onların gerçeği anlamasına yardımcı olmalıydım.
Ben ve diğerleri, yüce martı düşüncesinin, sınırsız özgürlüğün kendisiydik. En önemlisi uçuş teorisini kavramaktı. Beden düşüncelerin zincirlenmiş haliydi ama öğrenciler henüz bunu anlayamıyorlardı.
Dönüş yolunda bütün kardeşler aynı hizada aynı hızda inanılmaz bir sanat uçuşu gerçekleştirdik. Keskin taklalar sonucu kumların üstüne indik. Sürü dışlanmış kuşların bu kadar yetkinleşip gelmesine o kadar şaşırdı ki, bizi yargılayamadılar.
Aynı kumsalda uçuş derslerine başladım. Birkaç martı her şeyi göze alıp sürüden ayrıldı ve öğrencim oldu. Her sabah birkaç martı daha bize katılıyordu. Uzun çalışmalar sonucu üçlü takla ile kendilerini aşmalarına yardım ettim. Uçuş dersi almayan martılar korku ile birbirlerine sokulup seyrediyorlardı.
Hepsine özgür olduklarını hatırlattım. İstedikleri gibi uçabilirlerdi. “Uçmak martının doğal hakkıdır. Tek gerçek yasa, martıyı özgürlüğe taşıyandır”. Bu temel felsefe ile beraber artık kayaların dahi içinden geçebiliyordum. Bilinç düzeyimi yükseltmiştim. Sürüye geri döndüm ve eğitimlere devam ettim. Sevdiğim, vazgeçemediğim sürüdeki kin ve kötülük değildi. Gerçek martıyı gördüğüm, her birinin içindeki iyiyi görebildiğim için vazgeçemiyordum.
“Neden dünyada en zor şey bir kuşu özgür olduğuna inandırmaktı?”
Artık zamanın da ötesindeydim. Kısa bir süre sonra öğrenci martıların eğitimini en yakın arkadaşıma bıraktım ve açık deniz üzerinde uzaklaşırken ona kendisine ulaşmasını, sadece kendisinin başarabileceğini hatırlattım. Önemli olan kavrayarak görmekti.
Martı olmak sınırsız özgür olup, yüce martının bir görüntüsünü sürdürmekti. Biliyordum ki, bütün öğrenciler kısa bir süre sonra ve sıkı çalışma sonucu yanımda olacaklardı. Sınır yoktu bunu öğrenmiş, öğretmiştim.
The higher we soar (fly upwards…), the smaller we appear to those who cannot fly… ( Friedrich NIETSCHE )
Çok güzelmiş bu söz ayrıca not aldım çok teşekkürler..