Senin Gittiğin Yerlere Benim Hayalim Bile Gidemez…

Gelecek nesilleri simgeleyen deniz kızı ile yolculuk...

script async src=”https://pagead2.googlesyndication.com/pagead/js/adsbygoogle.js?client=ca-pub-7350718767107764″
crossorigin=”anonymous”></script

’Çocuklarınız sizin değildir. O çocuklar hayatın kendine duyduğu özlemin oğulları ve kızlarıdır. 

Onlar sizinle birlikte gelir bu dünyaya. Ancak sizinle birlikte olsalar da, size ait değildir. Onlara düşüncelerinizi değil, sevginizi verebilirsiniz. Zira kendi düşünceleri vardır onların. 

Onların ruhlarını değil, bedenlerini barındırabilirsiniz. Zira onların ruhu yarınlarda  ve hayal bile edemeyeceğiniz bir yerde yaşar. 

Onlara benzemek için gayret gösterebilirsiniz, ancak onları kendinize benzetmeye çalışmayın. Zira hayat ne geri gider ne de oyalanır dünle…’’

                                                                                               Halil Cibran ‘’Ermiş’’

Sıcaktan ormanların kendi kendine tutuştuğu mevsim geldi. Çok sıcak, denizin bile kıpırdamak istemediği bir gece kıyıya çekilmiş sandalın içinde oturuyorum. Deniz kıpırtısız, ay ışığı da güzelliğini bütünüyle ortaya koyuyor. 

Babamın can sıkıcı ve ümitsiz hastalığını düşünerek, denize, ay ışığına bu inanılmaz güzelliğe bakıyorum. Ama ne denizi görüyorum ne ay ışığını. Gözümün önünde hastane koridorları, telaşla koşturan hemşireler, doktorlar, üzgün ama ümitli olmaya çalışan hastalar, yorgun ve bıkkın hasta yakınlarına ait yaşanan günün sahneleri birer birer gözümün önünden geçiyor.

Öyle dalmışım ki denizin med cezirle yavaş yavaş yükseldiğinin de farkında değilim.   Kıyıda üzerinde oturduğum kayığın bu şekilde denize açıldığını çok sonra fark ediyorum.  Ümitsiz ve bıkkın bir ruh hali içindeyim, yükselen suların kayığı sürüklediğini anladığım halde, içimden küreklere sarılmak gelmiyor.

Ay, gökyüzünde halime gülümsüyor. Çaresiz, ağır hareketlerle küreklere uzanıyorum. Kayığın yönünü kıyıya çeviriyorum ama… Ama tahminimden çok uzaklaşmışım kıyıdan. Kıyı ileride belli belirsiz bir çizgi halinde kalmış. Bütün gücümle küreklere asılıyorum.

Bulunduğum yerde hafif bir rüzgar var. Fakat, o kadar da hafif değil bu rüzgar, kıyıya doğru kürek çektiğim halde, rüzgar beni yavaş yavaş kıyıdan uzağa açığa sürüklüyor. Daha fazla güç harcayarak, küreklere yapışıyorum ama bu çabanın pek bir yararı yok gibi. Rüzgar, bu kadar tatlı eserken, beni nasıl bu kadar kararlı bir şekilde açığa sürüklediğini anlamıyorum.

Kayığın altında bir kıpırdanma oluyor. Ama yüzeyde hiç dalga yok. ‘’Bu kıpırtı? Bana mı öyle geldi?’’ Denizin üzerinde billur gibi bir sesin şarkısını duyuyorum. ‘’Tamam, anlaşılan son günlerde aşırı hırpalandım, şimdi de deliriyorum’’ Bu ıssız yerde ne şarkısı, ne sesi?

Birden kayık sanki bir dalgadan kurtulmuş gibi ‘’pat’’ diye denizin üzerine düşüyor. Yanı başımda dünya güzeli bir kız hem şarkı söylüyor, hem de inci gibi dişleriyle bana gülümsüyor. İmkansız, ama anlaşılan beni buraya bu kız sürüklemiş. Hem de sırtında! Olacak iş değil !

Kızı tekneye çekmek için elimi uzatıyorum.  Zarif elini uzatıp, elimi tutuyor. Fakat kızı tekneye çekemediğim gibi  ‘’cup’’ diye denize düşüyorum. Kız başını arkaya atıp gülüyor, sıkı sıkıya tuttuğu elimi bırakmadan, şarkısına devam ediyor. Denizin derinliklerine sürüklendikçe kızın sesini daha da net duyuyorum. Ses o kadar güzel, kız öyle naif ve şefkatli görünüyor ki, hiç korkmuyorum. Ama yine de bu kadar derine çekilmekten biraz tedirginim. Tedirginliğim biraz da kızın sesinin, gözlerinin güzelliğinin, hareketlerinin denizle zarif uyumunun beni savunmasız bırakmasından…

 Dibe varmadan rengarenk bir kayaya dokunuyor kız. Renkli kaya önce ikiye, sonra üçe, sonra da beşe ayrılıp bütün renklerini denizin içine bırakıyor. Biz de kayanın arkasında açılan diyara çekiliyoruz. Geldiğimiz yerde muhteşem bir kıyı şeridi var. Denizden çıkıp incecik ılık kumlara basıyoruz. Daha doğrusu basıyorum. Kıza baktığımda ayaklarının olmadığını, onun yerine pırıl pırıl bir balık gövdesi taşıdığını görüyorum.

Yine o muhteşem gülüşüyle, ileri gitmemi işaret ediyor ve denize dalıp gözden kayboluyor. Artık yalnızım ve ileri doğru bir iki adım atıyorum ama aslında geri dönmek istiyorum.

Tekrar denize daldığımda kızı görüyorum. Yeni kayalara dokunuyor, yeni diyarlar açıyor, her birine ayrı yolculuklar yapıyor, hepsinden aynı mağrur, gururlu gülümseyişle geri geliyor. Onu görüyorum içim sevinçle doluyor ama artık ona ulaşmam mümkün değil.

İlahi çark dönüyor, ben geldiğim doğrultudan giderken O, bambaşka diyarlara yolculuğuna devam ediyor. 

4 Comments

Bir Cevap Yazın