Anı Yaşamak… Victor Frankl… Sevgili Capy…

Victor Frankl, ünlü bir psikiyatrist ve Auschwitz toplama kampında esir tutulan bir mahkûmdu. “İnsanın Anlam Arayışı” adlı eserinde, varoluşun sorumluluğunu almanın ve anın değerini fark etmenin hayatımızı nasıl daha anlamlı kılacağını anlatır. Geçmişi telafi etmek ve geleceği daha iyi hale getirmek için şu an yapabileceğimiz adımları düşünmek, hayatımıza anlam katabilir. Anda yaptıklarımızla, hem bir miktar geçmişi telafi edebilir, hem de geleceği daha iyi kılabiliriz.

https://www.google.com/adsense/new/u/0/pub-7350718767107764/sites/detail/url=fusunesen.com#:~:text=%3Cscript%20async%20src%3D%22https%3A//pagead2.googlesyndication.com/pagead/js/adsbygoogle.js%3Fclient%3Dca%2Dpub%2D7350718767107764%22%0A%20%20%20%20%20crossorigin%3D%22anonymous%22%3E%3C/script%3E

<meta name=”google-adsense-account” content=”ca-pub-7350718767107764″>

Anı yaşamak istiyorum… Canım sıkılıyor. Dışarıda yağmur var. Ama evde oturmaya da tahammülüm yok. Kapüşonumu takıp, çıkıyorum. Yağmurun altında bütün caddeler sokaklar temizleniyor. Şehrin tertemiz yıkanması hoşuma gidiyor. İnsanlar caddede koşar adım yürüyüp, hızla karşıdan karşıya geçmeye çalışıyor. Herkes acele ediyor. Nedense kimsenin iki damla ıslanmaya tahammülü yok … Oysaki hava soğuk değil.

Yağmuru özlemenin verdiği gevşeklikle adımlarımı yavaşlatıyorum. Kenarda yüzüme bakan bir köpek var. Kulağında küpesi olduğuna göre belediyenin aşıladığı köpeklerden biri olmalı. Yağmura aldırmadan yanıma geliyor, birlikte yürüyoruz.  

Yağmur iyice hızlandı. Artık yürümek keyifli değil. Hala yüzüme bakıyor, yanımda yürümeye devam ediyor. Birlikte önümüze ilk çıkan apartman saçağının altında bekliyoruz. Benden ayrılmaya hiç niyeti yok…

Beş, on dakika sonra yağmurun hızı kesiliyor. Bu köpekçik pek de perişan bir hayvan. Tekrar birlikte yola koyuluyoruz. Artık dikkatim yağmurda ya da insanlarda değil, köpekte. Şaman inanışlarına göre bazı insanlar öldükten sonra kedi/ köpek olarak geri gelirmiş. ‘’Bu da acaba tandık biri miydi?’’   Adımlarımız o kadar birbirine uyumlu ki… Bulunduğu yerde sabahtan beri beni beklediğinden bile şüpheleniyorum.

Ama yok, bu süslü düşünceler, her şeye olduğundan farklı romantik hayaller yüklemek kapitalin dayatması aslında. Ne kadar romantik, duygusal ve mutlu olursak, o kadar tüketme eğiliminde oluruz. Büyük marketlerde müzik çalmanın, insanları yatıştırmanın özünde bu düşünce var. Mutlu insan, mutluluğu kaybetmek istemiyor. Anı yaşama sevinci bitmesin istiyor. Böylece biraz daha mutluluk, biraz daha alışveriş, biraz daha anı yaşamak… Mutluluk sonsuza dek kalsın istemek, bu isteği körüklemek için sonsuzluğu hatırlatan, tapınak formunda yapılan AVM’ler…

Anı Yaşamak Derken

Anı yaşamak düşüncesi de topluma çarpıtılarak pompalanan fikirlerden bir tanesi belki de en kötüsü… Anı yaşamak ilk kez Victor Frankl ‘’Hayatın Anlamı’’ kitabında ortaya atılan önemli kavramlardan bir tanesi… Metinde yazar, II. Dünya Savaşı sırasında Nazilerin yönetimindeki bir toplama kampında akıl sağlığını koruyarak nasıl hayatta kaldığını anlatıyor. Burada anlatılan fikir, “geçmiş endişesi”nden ve “gelecek kaygısı”ndan sıyrılmış bir şekilde anı değerlendirmek. Yazar kitabında “Şu ana dönerek varoluşumuzun sorumluluğunu alabilirsek, neler yapacağımızı düşünebilir ve anda yaptıklarımızla, hem bir miktar geçmişi telafi edebilir, hem de geleceği daha iyi kılabiliriz” diyor.

Oysaki kapitalizm, bu anlamlı düşünceyi topluma ‘’Nasıl olsa öleceğiz, ne kadar eğlensek kardır’’ şeklinde pompaladı. Böylece son derece sağduyulu bir fikir olan ‘’Here And Now’’ varoluş felsefesinin psikolojiye uyarlanmış hali çarpıtıldı ve tam olarak kapitalist sermayenin dayattığı bir düşünce biçimi haline geldi.

Anı yaşamak, geçmişe hayıflanıp gelecekten kaygı duymanın, doğrudan günümüz insanına nevroz olarak yansımasını önlemenin en sağduyulu yoludur. Ama bu şekilde saptırıldığında,  ‘’anı yaşamak’’ aklına geleni, hoşlandığını yapmak ileriye yönelik plan yapmamak iyi bir şeymiş gibi empoze ediliyor. Gençler için gelecek planı yapmanın zaten imkansız olduğu dünyada, gününü gün etmek çok normal, olması gereken bir durummuş gibi tanımlanıyor.

Bütün düşünceler aynı amaca hizmet etmek için birbirine sarmalanmışken, köpeğin patisini ayakkabımın üstüne koymasıyla tekrar yağmurlu caddeye dönüyorum.

Dikkatli dikkatli yüzüme bakıyor. Düşünceye dalıp, ortamdan sıyrıldığımı fark etmiş gibi sanki. Akıllı bir şey bu… Birlikte eve geliyoruz. Neyse ki bahçeli bir evdeyim. Kapıyı açıyorum sanki kırk yıldır bu evde yaşıyormuş gibi tanıdık adımlarla bahçeye giriyor. Köşedeki ağacın altına ustaca bir çukur kazmaya başlıyor. Anlaşıldı, ne kadar olduğu bilinmez bir süre birlikteyiz besbelli.

Onu bulduktan sonraki düşüncelerim aklıma geliyor, adını ‘’Kapital’’ mi koysam? Kapital çok uzun, daha kısa, söylemesi kolay, sevimli, iki heceli mümkünse İngilizce olsun, ‘’Capy’’…

İsim de tamam. Evde köpek maması var diye hatırlıyorum. Daha önce vefat eden köpeğim boncuğun maması kalmış olmalı bir yerlerde. Arıyorum. Evet, işte burada son kullanma tarihi gelmemiş. ‘’Demek Capy’nin kısmetini saklamışım burada’’ diye geçiriyorum içimden.

Mama kokusu alır almaz, hevesle kuyruğunu sallıyor. Çabucak boncuğun mama kabını önüne bırakıyorum. İştahlı iştahlı yiyor. İştahı acıkmış olduğundan mı, yoksa keyifli olduğundan mı tam olarak kestiremiyorum.

Yağmur durdu. O güzel toprak kokusunu içime çekiyorum. Böylece sanki doğa ile bütünleşir gibi olduğumu varsayıyorum. İnsan olarak yüzyıllardır doğaya uyguladığımız zalimliği, bu minnet dolu birkaç nefesle affettirebilmem mümkün değil biliyorum. Zaten ben insanım, insanın derdi doğanın affı olmaz. İnsanın derdi, o sağlıklı kokuyu keyifli keyifli içine çekip kendini mutlu etmektir… Her zaman kendini mutlu etmek, insan kendisi mutlu olsun da isterse dünya yansın umurunda mı?

6 Comments

  1. Harika olmuş. V. Frankl ‘a gönderme de çok hoş. Bu kitaptan belleğimde kalan; anlam yaratmanın üç bileşeni:
    Hedef koymak, bağ kurmak ve eyleme geçmek. Frankl bu üç bileşeni hayata geçirebildiği için Toplama kampından sağ olarak kurtulabilmiş. Logoterapiyi kurmuş.

  2. Sevgili Esenciğim ne kadar güzel bir konu bulup işlemişsin .Yağmurda yürümeye bayılırım hele o yağmur kokusu nefistir.Anı yaşayamasam bile balkona çıkıp o kokuyu içime çekerek tüm hücrelerime yollamak isterim.Hele “Cappy ismi “ bayıldım .Birtek bahçeli evim olmadığı için Cappy ‘ii misafir edemedim .Güzel günler dilerim🙏🧿

  3. Hocam güzel bir yazı olmuş elinize sağlık. Yalnız mobilden girince, yazı renginiz ve zemin rengi seçiminiz nedeniyle, yazılarınız rahat okunmuyor. Teşekkürler. Başka bir blogdan adınızı görüp geldim bu arada.

Bir Cevap Yazın